29 Kasım 2018 Perşembe…
Bugün her günkü gibi bir gündü tabi ama hayatımın
şeridinde farklı bir şey oldu. Tarihten de anlaşıldığı gibi bir
sonbahar günüydü. Her zamanki şeyler tekrarlandı. Ta ki evden
çıktıktan sonra bir ağacın yüreğinden kopan bir yaprağın
hayatıma anlam yüklediği ana kadar…Yürüyor ve kendi
kendime konuşuyordum evden yaklaşık 800 adım uzaklaştıktan
sonra bir ağaç altından tam geçiyorken bir yaprak düştü tabi ki
de düşecek sonbaharda yapraklar düşer zaten ama bu yaprak o
yapraktı. Hayatımda ilk defa yüzüme çarpan yaprak, evet ilk defa
çarpan. Halbuki yüzümün bir yerlerinde daha fazla kalabilirdi.
Belki de hızlı çarpıp dalgın aklımı toparlamam için aklıma farklı
düşünceler ekip kaçmaktı amacı, belki kalsa tadı kaçacaktı.
Gökyüzü kapkara bir yasa tutulmuştu. Sanki birileri birazdan
kaybedeceklerini görür gibi olmuş ve gözyaşlarına set çekmişti.
Kaldırım taşları emeklerin ayak altından öpüyordu. Birer birer
terk ediyordu ağaçları yapraklar, baharın o yeşil gülüşleri
toprağın ailesine katılıyordu. Bir şeyler oluyordu da bana ne
oluyordu. Anlam veremiyordum aklımda ve yüreğimde
yoğunlaşan duygulara, birbirini itip koşan kelimeler, bedenimde
tazelenen hücreler sanki yeniden doğuyordu ruhum. Birkaç adım
attıktan sonra katıksızca güldüm. Çünkü insanı bir yaprağabenzettim. İnsanlarında mevsimleri vardı, insanlarda yeşerir,
yaşar ve dünyanın yüreğinden düşüp toprak olurdu. Yaprak,
filizlenip umutla aşkla açar gözlerini ilkbahara ve açar açmaz
âşık olur rahmine doğduğu ağaca ve dünyaya, yavaş yavaş açar
kendini baharın kollarına ve baharın gözünde güzelleşmek için
ilkbahara ayak uydurmak için çabalar güzelleşir. Âmâ tam ona
âşık olduğunu söylemek için yeltenirken bir anda yaza girer. Yaz
onu bunaltır sıcak günler üst üste gelir ona ilkbaharını, ona olan
aşkını unutturmaya çalışır. Ama o tüm bunlara rağmen
unutmamak için bütün zorluklara direnir. Çünkü ilk aşkı ve çok
da seviyordur. Yazın bütün zorluklarına göğüs gerer, aşkı için,
sevdası için, ilk aşkı için, yazın sıcağında canını acıtır ama yine
de tutunur hayatına. Sonra birden sonbahar kükrer tamda yazı
atlatmışken bu neydi şimdi. Sert rüzgâr, sabah ayazları, sisli
günler sağanaklı geceler sanki her şey onu vazgeçirmek için
üstüne üstüne geliyordu. Küçücük bedeni tüm bunlara yenik
düşer. Artık dayanamaz bir hal alır. Aşkı ilk günkü gibi aynı ama
bedeni artık yenik düşmüş ve yaşayacak gücü kalmamıştır.
İlkbaharın onu sevmemesi yetmezmiş gibi ağaçta onu
bırakıverir. Düşer yere aşkının, sevgisinin üzerine yüzlerce,
binlerce insan ona basıp geçer…
İnsan da böyle değil miydi!
İnsanlarında baharı, yazı ve sonbaharı vardı. İnsanında mevsimi
vardı. Canlılar mevsimlerde doğar, mevsimlerle ölürler. Biri çok
sever; umutla, aşkla, tüm bedeniyle sever. Duygularından emin
olup açıldığında yazın sıcaklığına uğrar, yani yanında başka
birini görür. Sevdiği sanır, tüm bu şeylere göğüs gerip ona sorar
ve öyle bir şeyin olmadığının sevinciyle ona açılır. Ama işte
sonbahar gelir. Kız veya erkek onu sevmediğini söyler ve onaâşık olamayacağını söyler ve tüm umutlar tükenir. Başkasını
sevmeyeceğini bile bile başkasına gider. Sevmez sadece yaşar.
İşte o gün bir yaprağın yüzüme çarpmasıyla başladı her şey. Bir
duygu nöbeti tuttu yüreğimi, bir coğrafya sevgisi doldu
bedenime ve ilk şiirim düştü dudaklarımdan; “COĞRAFYAM”
şiirini yazdım. Kağıtlar karardı, yüreğim yeşerdi.
FERHAT KAYA