Önüne gelen her fırsatta beni yargılamaya çalışıyorsun. Kendinle kıyaslıyor ve üstünlük kurmaya çalışıyorsun. Artık bırak bu saçmalıkları! Beni benimle bırak. Ben senin hayatını yaşamadım; sen benim hayatımı yaşamayacaksın; bazı şeyleri zorlamanın bir anlamı yok yani.
Günlerin sayılı olduğu şu dünyada anlamsızca bir koşuşturma içindesin. Kendi hayatında hiç 25 saati dinlemedin. Hayatı hep uzaktan 24 saatlik dilimlerden baktın. Huzuru hep başkalarına mutsuzluğunu aradın. Zavallılığını ve acizliğini kabul edip kendini geliştirmekle uğraşmadın. Şimdi hep hayata 24 saatten bakacaksın.
25 saati anlamıyorsun. Demek istediğim kendini kalabalıklardan sıyırıp benliğinle baş başa kalamıyorsun. Hep günün telaşındasın; hep bitecek işlerin var. Kimsenin seni anlamayacağını zannediyorsun. Önce kendi kendine anlaman gerektiğini farkında değilsin.
Hayatı hep boş bardaktan baktım. Kendi bardağının dolu tarafını göremedin. Bardağını doldurmayı öğrenemedin şimdi insanlar eleştirip bir şey olacağını zannediyorsun. Öğretmenden daha çok öğretmensin; doktordan daha çok doktorsun; mühendisten daha fazla teknik bilgin var. Sorsan hayat okulu mezunu gerçekten kafanın içi boş bir saksıdan ibaret.
Bazı gerçekleri kabullenmek ağır olur. Göbeğini kaşıyarak tweet atmaya benzemez insanın 25 saatle yüzleşmesi. Orada yalan söyleyemezsin. Yalnız sen varsın ve yine sen varsın. Tiyatrodaki gibi maske takamazsın. Aynada gördün yansımayı yalan söyleyemezsin. Unutma sen bazı gerçekleri kabul etmediğin için bu durumdasın.
Şimdi bunu okuyorsan önce kendini sorgula. Eksikliklerinle ve güçlü taraflarınla yüzleş. Bu gerçekleri kabullen. Kendi 25 saatini yarat. Aksi takdirde hayatın iki kitap okunmayan, kahve köşesindeki okey oynayan bir dayı veya kendi ailesiyle komşunun ailesini kıyaslayan dedikoducu, yarı cahil bir teyzeden öteye gidemezsin. Her şeyi öğrenemeyeceksin her konuda konuşamayacaksın. Unutma hayatın şifası acıdır ama sonu devadır.