SAKIN OLA,
AÇMAYA YELTENMEYİNİZ
‘PANDORA’NIN KUTUSU’NU…!
SİZ SİZ OLUNUZ
TANRI’YI(DÉITÉ)-TANRI’LIĞI(DIVINITÉ)
KADINLARI-KADINLIĞI[FÉMINITÉ: DİŞİLİĞİ(+ANNELERİ-ANNELİĞİ)]
VE
ÇOCUKLARI-ÇOCUKLUĞU
ISRARLA
‘KOMPLE ANLAMA-KAVRAMA-İDRAK ETME’YE KALKIŞMAYINIZ
ZİRA ‘ZİHİNSEL DEVRELERİNİZ’ YANAR!
SİZ SİZ OLUNUZ
HER ÜÇÜNE DE OLABİLDİĞİNCE YAKLAŞINIZ
YANLARINDA YER ALINIZ!
AMAN HA KARŞINIZA ALMAYINIZ;
OTANTİKÇE DOYASIYA ONLARI (KARŞILIKLI) YAŞAYINIZ
VE
ALABİLDİĞİNCE OTANTİK HAZ ALIP(-VEREREK) KEYFİNİ ÇIKARINIZ!
“Ey aşk!
Seni senelerce yaban ellerde,
Hoyrat dillerde aradım.
Oysa bendeymişsin bilememişim.
Oyalanmışım.
Kalakalmışım.”(1)
(Şems-i Tebrîzî)
Leyla Putland, bir paylaşımında [izlediği bir filmde geçen, bir aristokratın genç bir bayana söylediği “replik”ten iktibasla] şöyle der: “Kadınlardan farklı olarak, erkekler hiç bir zaman gerçekten sevmezler. Tek yaptıkları, arzulamaktır(Unlike women, men they never truly love. They only desire)!”(2)
Zira söz konusu bu doğal serüven-süreç; ilkin “motivasyon-empülsyon(dürtü-itki-içtepi)-relevans-pertinans (ilgi)-küryodite (merak)”, sonra “proporsiyon(eğilim)” ve “desîr seksüel-dümond (şehvet-istek-arzu-rağbet)” ile “süra-plezîr(istenç)” eşliğinde ve derken, “pasyon-ponşon(tutku)”ya evrilir de ondan…!
“Bu doğru olabilir! Bir kusur gibi, bir sadakatsizlik gibi algılanabilir olsa da on binlerce yıldır evrimsel süreç içinde hayatta kalma, neslini devam ettirme içgüdüsel yönetimlerin var ettiği bir karakteristik durum… Erkeğin çoklu eş tercihi de bu ilkel evrimsel sürecin bir aşaması…!”(3)
Acaba “Ondan mı kadınlar ilk ilişkiyi bitiren oluyorlar?”(4)
Evet, ilk ilişkiyi kuranlar da, bitirenler de zaten hem “doğa”da, hem de “doğal evrimsel serüven-süreç” içinde hep “dişil enerji-güç; kadınlar” olmuştur. Siz “eril enerji-güç”ü temsil eden “erkekler”, kendinizi bir şey mi sandınız 🙂 Bu yüzden olmalı, psikolojinin en önemli alt dallarından biri olan psikanaliz biliminin kurucusu olan Avusturya doğumlu Yahudi nörolog. Psikanaliz Sigmund Freud veya doğum adı ile Sigismund Schlomo Freud (1856-1939) da, “Freud’dan bu yana en tartışmalı psikanalist” olarak anılan Fransız psikanalist ve psikiyatr Jacques Marie Émile Lacan (1901-1981), da “Aşk feminen(kadınsı-dişil)”dir ve “Âşık olmak, sizde bulunmayanı[‘fallus’u(varlıktaki eksikliği) -z.c.-] vermektir!”(5) demişti.
Zira “insan yalnızca feminen bir duruşla ancak otantikçe âşık olabilir!”
Yine, zira “insanı aşk feminenleştirir!”
Hele bundan olmalı, “aşkın bir erkekte daima biraz komik duruşu…!”
Zaten hep demişimdir. Bu türden “kardinal(temel) konular”a “aman ha, dikkat!” diye… Önceden yazdığım, ama henüz -muhataplarca olgunlaşmasını bekleyip- yayımlamadığım-paylaşmadığım bir makâlemde “yeniden dikkatlere kaldırdığım(reconsidérer)” o “kardinal atribü”yü(temel hassayı-özniteliği) burada anmak isterim.
Sakın ola, açmaya yeltenmeyiniz “Pandora’nın Kutusu[Pandora’s Box ve/veya Pandora’s Big Jar(Pando-ra’nın Büyük Kavanozu)]”(6)-nu…! Siz siz olunuz, “tanrı’yı(déité)-tanrı’lığı(divinité), kadınları-kadınlığı[féminité: dişiliği(+anneleri-anneliği)] ve çocukları-çocukluğu” ısrarla “komple anlama-kavrama-idrak etme”ye kalkışmayınız, zira “zihinsel devreleriniz” yanar!
[“Antr parantez(entre parenthèses: parantez içinde)” ha, bu arada(laf aramızda) eğer Tanrı(lar)ın bir “cinsiyet”i ve/veya “erinlikle yetişkinlik arasındaki çağ hâli” söz konusu olmuş olsaydı, tanrı(lar)ın kaçınılmaz olarak “cinsiyet” bağlamında “eril(masculin)” değil, “dişil [féminin(+anne)]” ve “psişe” bağlamındaysa hem “dişil” hem de “çocuksu(kız+erkek)” psişeli olabileceklerini, zaman zaman hayal etmiyor da değilim, hani…!]
Neden mi?
Nedeni açık-seçik net, ortada… Zira her “üç natürel fenomen” de, “Meta-meta-meta epistemik fazlar”da seyreder! Hayli “doğa-dışı & doğaüstü(supernatural-surnaturel) transandantal(aşkın)” ve oldukça “yüksek düzeyli anlam-üstü(over perception)”dürler!
“Varlığın Gizemi; O Kardinal Gizli Değişken/Faktör & Aşkın Atraktör(Cazibe-Çekim Merkezi)” olan “Tanrı-Tanrılık”a, “aşık atma-meydan okuma”ya yeltenmeyiniz[“Antropomormik(İnsanbiçimci) Tanrı-Tanrılık” (anlayışın)a gelince, onu asla benimsemeyiniz ve ona karşı koyabilirsiniz; değilse zinhâr onların kölesi-kulu olursunuz]! Kadınlara-kadınlığa(+anneler ve anneliğe) ve çocuklara-çocukluğa yönelik ise asla “ters-karşıt tavır” takınmayınız. “Her üçüne de olabildiğince yaklaşınız, yanlarında yer alınız! Aman ha, karşınıza almayınız; otantikçe doyasıya onları (karşılıklı) yaşayınız ve alabildiğince otantik haz alıp(-vererek) keyfini çıkarınız.” Bu sizlerin, hepimizin iyiliği içindir.
Demedi demeyiniz, aha(n) da diyorum. Teklifimi tutanlar, hem şu “diskre(kesikli-ayrık) & fini(sonlu) yaşam” boyu, hem de “non-diskre (kesiksiz-ayrık olmayan) & infini(sonsuz-daimî) hayat”ta asla pişman olmayacaklardır; kesin garantili…!
Son tahlilde, ben de işte bu yüzden demiştim: “Sakın ola, açmaya yeltenmeyiniz ‘Pandora’nın Kutusu’-nu…! Siz siz olunuz, tanrı’yı-tanrı’lığı, kadınları-kadınlığı[dişiliği(+anneleri-anneliği)] ve çocukları-çocukluğu ısrarla ‘komple anlama-kavrama-idrak etme’ye kalkışmayınız, zira ‘zihinsel devreleriniz’ yanar! Siz siz olunuz, her üçüne de olabildiğince yaklaşınız, yanlarında yer alınız! Aman ha, karşınıza almayınız; otantikçe doyasıya onları (karşılıklı) yaşayınız ve alabildiğince otantik haz alıp(-vererek) keyfini çıkarınız”; ve’s-Selâm…!
Zeki Coşkunsu