Bir özel şirkette müşteri temsilcisi olarak çalışan orta yaşlı adam sabah erkenden patronun kapısını çaldı. Bayan patron henüz işe yeni gelmiş, masasını düzeltiyordu. “Ne istiyorsun?” der gibi şöyle gözlüklerinin üzerinden baktı. “Bugün biraz avans çekebilir miyim, diyecektim? Akşama lazım da!” Hanımefendi “Olur!” demedi. Ama “Olmaz!” da demedi. Hazır kendisini bulmuşken, geçen ayın birikmiş faturalarını eline tutuşturup onu muhasebeciye gönderdi.
O gün oğlunun doğum günüydü. Sekiz yaşına basıyordu. Akşama pasta kesip kutlama yapacaklardı. Geride kalan yedi yıl boyunca her doğum gününü aksatmadan küçük veya büyük bir pasta keserek kutlamışlardı. Aslında oğlunun doğum günü için önceden cüzdanının bir köşesine para da ayırmıştı. Ama önceki akşam aniden evde tüp bitiverince, elindeki avucundaki bütün parayı tüpçüye vermek zorunda kalmıştı. O yıllarda tüpçüler öyle ellerinde Gsm hatlı pos makineleriyle dolaşmıyorlardı.
Muhasebeciden döndükten sonra bu sefer de hanımefendi onu basılan reklam afişlerini almak için matbaaya yolladı. Daha sonra da sayısal loto oynatmak için loto bayiine. Hatta o gün öğle yemeğini paket servisi olmayan uzaktaki bir restorandan yine kendisine getirtti. Ama adam hiç gocunmuyor hatta bilakis seviniyordu. Çünkü bu, istediği avansın verileceği anlamına geliyordu. Akşama yine pasta ve içecek alabilecek, tam da gelişme çağındaki oğluna mahcup olmayacaktı. Kendi kendine “Aman, ne olacak canım? Elime mi yapışır? Bu gün de biraz fazla koşturuvereyim ha!” diyordu.
Yorucu bir günün sonunda düşündüğünden de çok avans vermişti patronu. Parayı cebine sokup sevinçle Hancı Pastanesinin yolunu tuttu. Şöyle kocaman altı kişilik çikolatalı bir pasta beğendi. Üzerine, her yıl olduğu gibi “Seni seviyoruz oğlum. İyi ki varsın!” yazdırdı. Sekiz tane mumu birkaç maytap ile birlikte bir kâğıda sarıp eline verdiler. Yol üzerindeki bir marketten birkaç tane kutu kola, fanta ve Ice Tea aldı. İçecekler açık büfe seçenekli olmalıydı. Oğlu öyle seviyordu. Kutlamaya oğlunun bir iki yakın arkadaşını da çağırmayı düşünüyorlardı. Aslında litrelik içecekler daha hesaplı oluyordu ama kutu içecekler de açık büfede daha şık duruyorlardı. Eşine telefon edip ortak bir organizasyonla oğlana çaktırmadan paketleri buzdolabına yerleştirdiler. Adam derin bir “Oh!” çekip yemek masasına oturdu. Rahatlamıştı.
***
Aradan uzun yıllar geçmişti. Artık oğlu büyümüş, büyük şehirlerde çalışmaya başlamıştı. Yaşlı adam ise emekli olduktan sonra köyüne geri dönmüştü. Kalabalık şehir hayatı ona göre değildi. Bahçesinde birkaç karık sebze yetiştiriyor, kedi, köpek ve tavuk besliyordu. Arada bir kahvehaneye çıktığında eski ilkokul arkadaşlarıyla hasbihâl ediyordu. Sessiz, sade, huzurlu ama bir o kadar da yalnız, monoton ve sıkıcı bir hayatı vardı.
O gün kendisinin altmış bilmem kaçıncı (varsayılan) doğum günüydü. Sosyal medyada arkadaşları mesajlar yazıp doğum gününü kutluyor, iyi dileklerini iletiyorlardı. Ama oğlu henüz aramamıştı. Olsun, o evden çalıştığı için genellikle geç kalkardı. Akşama doğru sosyal medyadan iş ve okul arkadaşlarının, dostlarının hatta hiç tanımadığı takipçilerinin mesajları akmaya devam ediyordu. Ama oğlundan henüz ses yoktu. Sosyal medyadaki anlık mesajlaşma uygulamalarından da bir şey yazmamıştı. Muhtemelen gece yarısına doğru telefon edecek “Seni bir mesajla geçiştirmek istemedim baba. Bir sesini duyayım diye uygun zamanı bekledim.” diyecekti.
Akıllı telefonunu bir güzel şarj ettikten sonra sehpanın üzerine koydu. Altına televizyon kumandasını destek yapıp ekranını kendine doğru çevirdi. Birazdan telefon çaldığında, o çok sevdiği biricik oğlunun adı ekranda görünecekti. Akşamın ilerleyen saatleri olmasına rağmen kendine şöyle sertçe bir kahve yaptı. Epeydir görüşemediği oğluyla uykulu uykulu konuşmak istemiyordu.
Kahvesini içerken gözü sık sık telefona kayıyordu. Yakın gözlüğünü takıp ipini boynunun arkasından geçirdi. Bekledi. Sonra gözlüğünü çıkarıp göğsünün üzerinde sallandırdı. Bekledi. Derin derin bir nefes alıp yerinden kalktı. Odanın ortasında biraz gezinip yine oturdu. Bekledi. Artık saat gece yarısını geçmiş, gün devrilmiş, tarih değişmişti. Altmış bilmem kaçıncı doğum günü de böylece gerilerde kalmıştı. Yaşlı adam yakın gözlüğünü çıkarıp sehpanın üzerine koydu. Pijamalarını giyip sessizce yattı. O gece pek uyku tutmadı. İçtiği sert kahveden olacaktı herhalde.
Sevgilerimle.
Necati KüçüK
( Az Efe )