Kapana kısıldığım bu derme çatma köy evinde, kendimi sorgulamaktayım. Ne olmuş, nasıl olmuşsa kendimi hiç ait olmadığım bu alemde bulmuş, hızla yaklaşan sonumu beklemekteyim. Gerçi büyük şanın insana tez ölüm getireceğini fark etmişsem de tüm bu ünü bir kenara bırakmayı bir türlü beceremedim. Güç beni adeta ele geçirdi. Belimde taşıdığım...
Niye çıktın o yaramaz dağa O dağ davetiye mi gönderdi sana Sana neler oldu o zalim dağda Rabbim acil şifalar versin Zehra sana Bir yakalarsam o dağı Çekeceğim o dağın kulaklarını Soracam ona bu hesabı Bak ne yaptın güzel kızımız zehrayı Dağ çağırdı zehrayı Zehra düşündü bir can kurtarmayı Kurtaramadı...
Gözlerinden hep yaşları dökülür. Babasız kalanın boynu bükülür. Bir köşede gizli gizli üzülür. Babasız kalanın boynu bükülür. Bir dağ gibi dururdu hep arkanda. Kıymetini anlıyorsun yoklukta. İster insan şimdi olsun yanımda. Babasız kalanın boynu bükülür. Ne istersen o alırdı hep sana. Eli deyse şifaydı tatlı cana. Onsuz dertli ne yapsın...
—– “Yaşanır o anlatılmaz” diye başlar aşk tanımı. Bir parantez aç denirse, gösteririm sol yanımı. Badem çiçeğidir bazen, tüm coşkulara duyarlı; Ve en çok da kırılan o, bu yüzden şu yürek harlı. Bazen hüznün tâ kendisi, gözyaşının kaynağıdır; Ya da kanadı rûhumun, sevincimin oymağıdır. Ötesi ki; gözümde fer, kolda kuvvet...
B.F. Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?Tabii ki, yarım asra yaklaşan bir ömrün kıyısındayım diyebilirim. Bu da yaşlılığa ramak kaldı demek oluyor sanırım. Sıra dışı bir hayatım olmadı. Her memur ve işçi çocuğu gibi devlet okullarında okudum. Devlet okullarında öğrenim gördüyseniz önünüzde fazla bir seçenek olmuyor. Ya zenginlere daha fazla kazanç...