Bu dünyaya kendimizi bulmaya geldik. Okuduklarımız, yazdıklarımız, izlediklerimiz, taklit ettiklerimiz ve hatta kendimizi sakındıklarımız… Hepsi bizi biz yapan yapbozun parçalarıdır. Yaşamımızın her satırı, bu yapbozu bitirmeye yaklaştırabilir bizi. Ancak bu satırlar, yanlış yerleştirilmiş parçalar için birer uyarı da olabilirler.
Birkaç hikâyemi topladığım bu kitabımda sizlere bundan büyük bir hakikat vadetmiyorum. Altını çizeceğiniz birkaç cümle yazabilmiş olmak veya üzerine tartışacağınız beylik laflar edebilmek bile şereftir benim için. Tabii bir de önsöz okumayı gururuna yediremeyen sizleri bu az okunacak kitabımın arka kapağına göz atarken hayal etmek var. Dünyada bundan büyük eğlence mi var sanki?
Çağlar Ilgın Sakaoğlu
2 Şubat 2024, Bartın.
Arada bir umut etmemi istiyorlar demek ki. Beş saniye kadar… Küçük televizyon reklamları gibi, bak derler bunları sen de alabilirsin. Paran yeter, önemli birisin sen. Piyonlar… Oyunun sonunda vezir olacağını düşünen bir piyonuz sadece. Oyunun sonunu göremeyeceğimizi bilmiyoruz. Satranç tahtasının ortasında iç edileceğiz. Muhtemelen bir başka piyonu almak için veya daha büyük taşlara giden yolu açabilmek için feda edecekler bizi. Şu an karanlık bir odada çürümeye bırakıldığıma göre bu ihtimal uygun görünüyor. Peki ya oyunun sonunu görürse bir piyon? Duruma göre vezir veya kale olabilirsin. Oyun senin sayende biter. Kısa ama etkili bir kahramanlıktır bu.” Güldü. Kahkahalarla güldü. Kendi kendisiyle konuşurken insan en yakın arkadaşının yaptığı bir şakaya güler gibi oluyordu.
(“Çürüyen Adam” adlı öyküden)