Bir zamanlar bu ülkede edebiyat vardı. Edebiyat demek aydınlanmak demekti. Aydınlanan milletler, ancak kendi coşkulu edebiyatlarıyla yükselirlerdi. Coşkulu edebiyatımız elimizden alındı. Artık ülkemizde heyecan veren coşkulu yazılar yazılmıyor. Çünkü aydın geçinenler edeple edebiyatı terk ederek sadece zenginliğe koşuyor. Para kazanma hırsıyla ülkemiz bitiriliyor. Aslında zenginliğe koşanların birer görevi vardır. Görevleri ülkede yangın çıkarmaktır. Bakıyorum yangını çıkaranlar memleketlerini aynada seyrediyor. Bu yangını aynada seyredemezsin, aynada sen de varsın. Seninle birlikte aynada parçalanacaktır. Belki eteklerimiz çıkardığınız ateşle tutuşacak ama siz kafanızla, etinizle ve kemiğinizle içindesiniz. Allah’ın ölüme mahkum ettiği ilklersiniz. Yangından sonra size kalacak olan sadece kül iken, yine de iştah kabartmakta ve arkadaşlarınızı sömürmektesiniz.
Yazdıklarım hep tatsız olayları hatırlatıyor. Eleştirisini yaptığım bir sürü arkadaş. Arkadaş da olsa ümit dolu beklentilerim… Beklentilerim insanca ve insan ancak bu arkadaşlarının kucağında olmayı beklerdi. Ama benim can ciğer saydıklarım hora tepinir gibi bana saldırmaya kalktılar. Peki, ben ne yaptım? Hep kendime sordum: ne işim var bu saldıranların arasında? Hatıralarımı deştikçe kabuk bağlamış yaralarım kanıyordu. Kanayan yaramın durmasını beklerken kendime kızmıyor da değildim hani. Bereket versin ayıldım ve erken ayrıldım. Nemlenmiş ve küflenmiş bir tomar hatırayı hatırlamaktansa hepsini ağırlığıyla çöpe döktüm. Galiba akıllandım. Akıllanma sonrası kazancım yeni bulduğum edebiyatçılar idi… Edep ve edebiyata kendilerini vakfedenler… Daha doğrusu kendilerini değil toplumu iyi şartlara ve zenginliğe kavuşturmaya koşanlar… Ama onlar da sadece birkaç kişi… Birkaç kişiyle bir edebiyat dergisinde yazı yazmaya başladık. Galiba dergide birçok makalem yayınlandı. Allah da biliyor ya bu genç yazarlardan çok hoşlandım. Zaten onlar da benden çok hoşlanmışlardı. Onlarla her türlü şartlarda anlaşıyorduk… Hem düşünce hem hizmet anlayışımız birbirine benziyordu… Hepsi ideolojileriyle toplumun hizmetindeydi… Kazandıkları Türkçe ile kendi ideolojilerinin çocukluğundan kurtulmak istiyorlardı. Yılların sisi ardından bu arkadaşlarla silinmeyen anılarımı hafızamın heybesinde hala taşıyorum… Anılarımın ömür boyu kucaktan inmeyeceği kesin… Heybemde hatırlananların hepsi umutlarım… Karacaoğlan’ın işi gücü sadece sevmekmiş. Seven Oğlan sadece aşkı meslek edinmiş. Biz de kurtuluşu meslek edinmiştik ama olmadı…