Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
9°C

Yazar Turgut Alp EROĞLU ile Ödüllü Yazar Betül FIRAT Röportajı

Yazar Turgut Alp EROĞLU ile Ödüllü Yazar Betül FIRAT Röportajı

Betül FIRAT: Öncelikle söyleşi yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Sizi biraz tanımak istersek, Turgut Alp EROĞLU kimdir?

Turgut Alp EROĞLU: Koskoca evrende, küçük bir gezegende; köhne bir şehirde doğmuş biri olarak tanımlıyorum kendimi. Hayatının büyük bir bölümünde şu yaşadığımız dünyayı anlamlandırmaya çalışan, bunu yaparken de bazen hayallerinin esiri olan bazen düşünmekten yorgun düşen bazen de düşündüklerinin içinden çıkamayıp hayata küsen ve sonra yaşama tutunmak için tüm anlamsız gelen şeylerin arasından küçük umut parçaları çıkarıp avunan ve her şeye rağmen yaşamaya devam eden birisiyim.  Yaşadığım hayatın, hayatıma giren insanların, düşüncelerimin ve hayallerimin toplamıyım. Ben Turgut Alp Eroğlu. Tokat doğumlu, Türkoloji mezunu bir edebiyat öğretmeniyim. “Anubis’ten Kaçış” romanının ve “Döngü” şiir kitabının yazarı, Çığ Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeniyim.

Betül FIRAT: Yazmaya ne zaman başladığınızdan ve ne kadar zamandır yazdığınızdan bahseder misiniz?

Turgut Alp EROĞLU: Kendimi hep farklı hissettim. Sanki her şeyi anlamlandırmak, tüm bilmeceyi çözmek gibi bir vazifem varmış gibi beynim düşüncelerle dolu oldu. En azından çevremdeki insanların ilgi duymadığı konular her zaman beni meşgul etti. Aslında kendi kendimi de anlamlandıramadığım bazen kendime kızdığım, küstüğüm zamanlar da oldu. Çevresel etkenlerden olsa gerek kalbimdeki ve beynimdekileri insanlara anlatamadım. Anlattığım zaman yadırgandım. Bazen dışlandım bazen yaftalandım. Güçsüz düştüm ve hayata dair bir anlam bulamadığımdan hiçbir şey yapmamaya karar verdim. Uzun bir süre beynimden ve kalbimden atamadığım duygu ve düşüncelerin ağırlığı, baskısı ile yalnızlığa büründüm. Acı çektim, kıvrandım, yerlerde süründüm. Hep bir anlam arayışı içinde oldum. Yaşamın ve ölümün, bu geçici hayatın bir gerekçesi olmalıydı. Kalbimdeki sızı, kafamdaki hayaller beni öyle bir noktaya sürükledi ki kendim de işin içinden çıkamaz hale geldim. Düştüm! Hayattan, insanlardan kaçtım. Bir yandan da rahatsız edici sorular beni araştırmaya itti. Mitoloji, dinler tarihi, evrim, insanlık tarihini baştan sona okudum. Kimim ben? Niye buradayım? Bir anlam arıyordum kendimce. Hiçbir şey zevk vermez hale geldi bir müddet sonra. Bu durum karşısında herhangi bir şey yapmak gereksiz görünmeye başladı. Bekledim öylece yıllar yılı. Kafamda sorular beni belli belirsiz bir mecraya sürüklüyordu ama ben bile farkında değildim bunun. Sonra mucizevi bir şekilde mi desem bilmiyorum, kafamda bazı şeyler oturmaya başladı. Kuantum felsefesi ve panteist felsefeyle tanışmam benim için kurtuluşun anahtarı gibiydi. Her şey meğer bütünün bir parçasıymış, varlık dediğimiz şey zamanın ve evrenin içinde akıp giden bir enerjiden ibaretmiş. Bu aydınlanmayı yaşadıktan sonra hayat benim için yeniden başladı. Her şey anlam kazandı.  Çektiğim acıların dahi bir kazanım olduğunu düşünmeye başladım. Sonra bir anda içinde buldum kendimi yazın hayatının. Şiirler yazmaya başladım. Kafamdakileri aktarma ihtiyacından oldu bu. Ben yazmaya daha doğrusu kafamdakileri kâğıda aktarmaya başlayalı beş yıl kadar oluyor. Fakat ben ömrüm boyunca en azından kendime bir şeyler anlatmaya çalıştığımdan bunun çok daha önce başladığını söyleyebilirim.

Betül FIRAT: Edebiyat alanındaki ilk eseriniz nedir ve ilk yayınlanan eseriniz hangisidir?

Turgut Alp EROĞLU: Ben yazmaya şiir ile başladım. Şiirin büyülü, yoruma açık, kapalı, müphem halinden istifade etmek içindir belki. Bilmiyorum ama bazı şeyler kendiliğinden gelişti. Kendimi bir anda şiir yazarken buldum. Biriktirdiklerimi dışa vurmam gerekiyordu. Kendi doğasında ilerledi her şey. Bir kabın su ile dolup sonra taşması gibi. İlk olarak benim “Döngü” adında bir şiir kitabım yayımlandı. Bu şiir kitabında da yer alan “Anubis’ten Kaçış” adlı lirik bir hikâyeyi romana dönüştürdüm. Bir roman ve bir şiir kitabım var. Şimdilerde ise deneme türünde bir kitap hazırlığı içindeyim.

Betül FIRAT: Ailenizde sizden başka sanatın bir dalıyla ilgilenen var mı?

Turgut Alp EROĞLU: Ailemde bilfiil sanat ile ilgilenen birisi yok; ancak benim ailemde küçüklüğümden beri şiirin her zaman yeri olmuştur. Hem de ayrıcalıklı bir yeri… Neredeyse bütün aile üyeleri şiir konusunda çok hassastır ve evde her zaman şiir için zaman ayrılmıştır. Usta ozanların ve çağdaş şairlerin şiirleri ile büyüdüğümü söylemeliyim. Bu aslında büyük şans bir insan için. Tabii şiir o kadar kapsamlı bir tür ki tüm tarihi, kültürü, insana dair düşünceyi, inancı, duyguyu içinde barındıracak bir enginliğe sahip. Şiir hayatın tümünü kapsayan bir şey. Ben her zaman şiirin büyülü bir atmosfere sahip olduğunu düşünürüm. Sözün insan üzerinde büyük bir etkisi ve gücü olduğuna inanırım. Şiir ise insanı sarsacak, tüm hücrelerine nüfuz edecek, düşüncelere boğacak kadar kuvvetli bir tesire sahip. Benim çocukluğumda kış aylarında elektrikler kesilir günlerce ışıksız kalırdık. İşte o gecelerde mum ışığında aile içinde okunan şiirleri hiç unutamam. Uykularımı kaçıran, beni benden alan şiirler okunurdu. Bazı şiirlerle eskiye gider tarihteki olayları anımsardık. Bazı şiirler ile ağlar bazıları ile sevinirdik. Beni umutlandıran şiirler de olurdu karamsarlığa iten şiirler de. Şunu söylemem gerekir ki küçüklüğümde aile içinde okunan o şiirler benim hayal ve duygu dünyamın şekillenmesinde başat role sahiptir. Bir de anneannemin anlattığı masallar vardı. Hiç unutamam. Anadolu masallarının hepsini bilirdi anneannem ve zaman zaman bize anlatırdı. Öyle inanarak ve duygu yoğunluğu içinde anlatırdı ki o fantastik masalları adeta gerçekten yaşanmış gibi algılardık. Etkisinden günlerce kurtulamadığım masallar vardır. Düşsel yanımı bu masallara ve anneannemim anlatım tarzına borçluyum diyebilirim.

Betül FIRAT: Sizin için en önemli eseriniz hangisi?

Turgut Alp EROĞLU: “Anubis’ten Kaçış” romanı benim ilk göz ağrım diyebilirim. Bu eserin yazılma serüveni enteresan oldu. İlk olarak lirik bir hikâye şeklinde yazdığım eserimi daha sonra roman olarak kaleme aldım. Yazılması bir buçuk yılımı aldı. Romanda; mitolojik karakterler metaforik anlamda yoğun yer kaplıyor. Ölüm Tanrısı Anubis ve Talih Tanrıçası Fortuna romandaki baş karakterlerden ikisi. Bunun dışında “Kâhin Fatima” romanın yazılma sürecinde başımdan geçen bir olaydan esinlenerek kurguladığım bir karakter. Bu olay fiziki alemde yaşadığım bir olay değil aslında. Kısaca değinmek gerekirse tanıdıktan sonra tüm hayatımın değiştiği bir şifacı kadının uyguladığı terapi esnasında yaşadığım mucizevi diyebileceğim bazı olayları anlatıyorum. Başka bir alemde adeta kendimi izlememe olanak sağladı. Terapi dediğim seanslar çakralarımın açılması için yaptığı uygulamalardı. Bu seanslardan sonra adeta evrenle iletişime geçtim diyebilirim. Romanımı çok zor şartlar altında yazmama rağmen sanki yazmam gerekiyormuşçasına bir his beni hiç bırakmadı. Ölümü, yaşamı, talihin değişkenliğini, iyiliği, kötülüğü sorguladığım romanımda umudu her zaman diri tutmak gerektiğini anlatıyorum. Benim için yaşadığım hayatı anlamlandırmak ve ne için yaşamak gerektiğini sorgulamak açısından önem taşıyor. Bir yönden tüm hayatım boyunca sorguladığım kavramlara değinme fırsatı yakaladım bu romanda. Bundan dolayı benim için en önemli eserim demeliyim.

Betül FIRAT: Bir yazar sanatını icra ederken en çok neye dikkat etmeli?

Turgut Alp EROĞLU: Bu kapsamlı bir soru tabii… Ben bu konu üzerine Çığ Dergisi’nde manifesto niteliğinde bir yazı yazdım. Benim açımdan sanat duygu, düşünce ve özellikle hayalin harmanlanmasıyla ortaya çıkar.  İçinde düşünce barındırmayan sanat eseri bana göre yetersizdir. Hayata dair, insana dair bir düşünce muhakkak olmalı sanat eserinde.  Ancak o düşünceyi biricik yapabilmek özgün bir esere dönüştürmek için sanatçı hayallerini katmak zorundadır. Düşünceler ve duygular her ne kadar birbirine benzese de hayaller her insanda farklılık gösterir. Sanatçının algıladığı ve öne çıkardığı kavram ve nesneler düşsel dünyasında işlenmelidir. Bence sanatsal yaratımda en önemli unsur hayallerdir. Sanatçı kendi düş dünyasında şekillendirdiği duygu ve düşünceyi tüm zamanlara ve tüm insanlara hitap edecek şekilde; yani evrensel ölçütlerde anlattığı takdirde   başarıyı yakalamış olur. Benim en çok yadırgadığım yerel unsurlardan kurtulamayan ya da belli bir düşünce kalıbının dışına çıkamayan kişilerin durmadan aynı şeyleri sanat adında sunmalarıdır. Toplumsal faktörlerin etkisiyle özgür düşünemeyen kişilerin kendilerini özellikle hayallerini sınırlandırması bana çok korkutucu geliyor.  Her şey akar. Her şey değişime ve dönüşüme tabidir. Sanatçı ise bu değişimin öncüsüdür. Tam tersi kabul edilemez.

Betül FIRAT: Kitaplarla aranız nasıldır? En son hangi kitabı okudunuz? En çok tavsiye edeceğiniz kitap hangisi olurdu?

Turgut Alp EROĞLU: Kitaplar, başka dünyalara açılan pencereler… Düşünceyi beslemek için bilgi gereksinimini karşılamak gerekiyor. Her yeni bilgi başka bir düşünceyi filizlendiriyor. Bundan dolayı okumak insanın hayatını, düşünce ve hayallerini şekillendirmek için mecburi bir eylemdir. Ciddiyetle yapılması gerekiyor. Benim her zaman baş ucu kitaplarım oldu. Sayfalarını tekrar tekrar açtığım kitaplar…Tekrar tekrar okuduğum kitaplar… Klasikler, bilim ve felsefe kitapları… Bu aralar ise dergiden dolayı yeni yazarların kitapları ile daha çok vakit geçiriyorum. Turgay Delibalta’nın “Kuruk” adlı romanı en son okuduğum romandı.   Benim açımdan tavsiye niteliği taşıyan kitaplar elbette vardır; ancak bu kişinin arayışı ile doğrudan ilişkilidir. Hayatının hangi döneminde neye bakması gerektiğini bilmeli insan. Bilgi açlığını gidermek çok yönlü olmayı gerektiriyor. Edebi kitapların yanı sıra bilim ve felsefe kitaplarının da okunması gerektiğine inanıyorum.

Betül FIRAT: Sizi etkileyen şair ve yazarlar kimlerdir?

Turgut Alp EROĞLU: Elbette çok isim var. Hem dünya edebiyatından hem Türk edebiyatından… Başa Dostoyevski’yi koyabilirim. Onun dışında fantastik romanlara düşkünlüğümden J.J. Tolkien; şair olarak tabii ki Sheakspeare, Sabahattin Ali, Nazım, Cemal Süreya… Daha çok isim sayabilirim.

Betül FIRAT: Yazmak için bir formül var mıdır? Yazmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?  

Turgut Alp EROĞLU: Yazabilmek için dili ve dilin kurallarını çok iyi bilmek gerekiyor. Kafanda kurguladığın olayı ya da duygu ve düşünceyi kâğıda dökmek kolay bir iş değildir. Edebi bir üslup kullanarak yazmak herkesin harcı değildir. Elbette her türün kendine has bir üslubu vardır. Bence yeni yazarlar zaman zaman bunu karıştırıyor. Özellikle şiirin kendine özgü nesirden çok farklı bir dili olmalı. Burada kelime dağarcığının zengin olması belirliyor. Çünkü şiir duygu ve düşünceyi anlatma işi olduğundan nesre göre daha zor. Nerede hangi kelimeyi kullanacağını bilmek ve anlatmak istediğini uzatmadan şiirsel bir üslup ile aktarabilmek önemli olan. Roman ya da öykü ise olaya dayalı metinler olduğu için olayın açık, anlaşılır ve tekrara düşmeden anlatılması esastır bence. Bu işin bir formülü var mıdır, bilmiyorum; ama insan yazdıkça ve okudukça kendini geliştiriyor. Bunun için devamlı yazmak ve okumak gerekli.

Betül FIRAT: Gençleri edebiyata kazandırmak için neler yapılabilir?

Turgut Alp EROĞLU: Aslında bu soru çok önemli. Anadolu’da pek çok yetenekli genç hayallerini gerçekleştirmek için çaba sarf ediyor; ancak yeteri kadar kültür- sanat platformları olmadığından çoğu vazgeçiyor. Bu konu da şunu söylemem gerekir ki ben Çığ Dergisi’ni bu amaçla kurdum. Çünkü Anadolu’da hayallerini gerçekleştirmek isteyenlerden birisi de benim. Dergimizde pek çok genç yazara, ressama ve müzisyene yer veriyoruz. Onları sanatın içine dahil etmeye, motive etmeye çabalıyoruz. Her şeyden önce insanlara olanak sağlanmalı ve onların yeteneğini sergileyeceği platformlar oluşturulmalı. Anadolu’da pek çok şehirde bu platformlar yok maalesef.  Ben dijital platformda yayın yapan bir derginin genel yayın yönetmeni olarak insanlara fırsat verildiğinde neleri başarabileceklerine tanık oldum. Yeter ki onları sanatın, edebiyatın içine dâhil edelim.

Betül FIRAT: Sizi okumak isteyen, takip etmek isteyen dostlarımız nerelerden ulaşabilirler?

Turgut Alp EROĞLU: Çeşitli sosyal medya platformlarında beni takip etme, kitaplarıma ulaşma imkânları var. Kendi adıma “instagram, facebook ve linkedn” den rahatlıkla ulaşabilirler. Çığ Dergisi için “cig.dergisi” instagram sayfasından takip edebilirler.

Betül FIRAT: Şu ana kadar sohbetimizi okuyan ve bizlere eşlik eden dostlara son olarak ne söylemek istersiniz?

Turgut Alp EROĞLU: Bu sohbet aracılığıyla beni tanıma fırsatı bulan dostlara sonsuz sevgilerimi sunuyorum. Betül Fırat’a bu röportajda emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.

Ödüllü Yazar ve Şair Betül FIRAT

@paradoks.okur.yazar

@yazarvesair.betulfirat

@e.san.mel

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.