*/Seyide Daloğlu Anadolu Lisesi/
(Sanset Herdem- Alperen Şen-Hasan Hamza)
“””””
*Eserlerinizden de bahsederek kendinizi biraz tanıtabilir misiniz bize Sayın Ali Rıza Navruz
**1954 yılında Kayseri’nin Bünyan İlçesine bağlı Burhaniye köyünde/mahallesi doğdum. Şiirlerimde halk, divan ve modern Türk şiirinin şekil ve konu özelliklerinden yararlanmaya çalıştım. Şiirin bütün unsurlarıyla birlikte bulunmasına inandığım içindir ki şiirde öz ve biçimi dengede tutma konusunda oldukça titiz sayılırım. Hüzünlü geceyi ve parıltılı gündüzü mor düşlerimle süsleyerek şiirimdeki zaman dilimini belirlemiş oluyorum. Şiirim için seçtiğim kelimeler gerek terim ve gerekse değişmeceli anlamıyla şiirde tam yerini buluyordur diye düşünüyorum. Ya da öyle söyleniyor bana… Yaklaşık olarak 45 yıldır şiirle koyun koyuna gibiyim. Bu birliktelikten; “Sızı”- “Kozmik Rüzgârı”- “Sınırsız Düşlerin İdamlık Yüreği”- “Ve aynı Rüzgârla Savrulduk(Ortak)”- “Amir Hükmüne Rağmen”- “Öksüz Uykular Bıraktım Yatağıma”- “Bet Beniz Arasında”- “Deliban”- “Mor Taflan Çığlığı”(toplu şiirler)- “Ötelerden Bir Türkü”-“Seçmeler” ve “Melâlin Sesi” olmak üzere 12 şiir kitabım oluştu. Ayrıca; “Benden Bana Mektuplar”- “Mısralarda Doğan”- “Ellerin Olamıyor”- “Setenönü ve Aydemir Doğan”- “Şahsım ve Eserlerim Üzerine”- “Kitap Yazıları” – “Biyografik Deneme”- “Düş Ardı Gidişler”- ve “Küpür” isimli 9 deneme kitabım ile, “Edebiyat Harcı”- “Türk Müziği (Dilruba Şarkılar)” isimli 2 adet araştitma ve “Sittinsene” isimli 1 adet “Anı” kitabım yayınlanmış bulunmaktadır. Ayrıca 2 adet şiirim de bestekarımız Dr. Mustafa Uyan tarafından Segah ve ferahnak makamında bestelenmiştir. İlesam üyesiyim.
Gerek şiirlerim gerekse de yazılarım çeşitli Sanat-Edebiyat Dergilerinde ve antolojilerde zaman zaman yayınlanmaktadır. Yurdun çeşitli yörelerinde yapılan şiir etkinliklerine de katılmaktayım…
*Şiir yazmaya başlamanız nasıl oldu Ali Rıza Bey?
**Öncelikle rahmetli anamın ninnileri, sonra köy türkülerimiz, ardından halk hikâyelerimizin arabesk motifleri… Daha sonrasında ise Nazmi Toker Ortaokulundayken Haydar Şengül Hocam! “Eyvah ne yer ne yar kaldı/ Gönlüm dolu âhuzâr kaldı” şeklindeki dizelerle şiire girdiğinde tüylerim diken diken olurdu sanki o anda. Bütün bunlara ben bir dağı kemiren fare diyorum yine de… Aslolan herhalde şu koskoca yürektir ki Veysel’e şu dizeleri söyletmiş: “Güzelliğin on’par etmez/ Bu bendeki aşk olmasa…”
*Örnek almış olduğunuz şairler var mıdır özellikle de arayış döneminizde?
**Şiirimdeki kendi tarzımı ve üslubumu yakalayıncaya kadar geçen ilk 8 yıl hececi şairler hayranlığı ve onların yazım tarzından, tekniklerinden etkilenme yıllarımdır. Sonraki 8 yıl tarzım ve üslubum konusunda arayış dönemi… Daha sonraki yıllar kendi nefesimle ney’imi öttürebildiğim zaman dilimi… Bunca zaman şiirle hemhal olununca herhalde kuzeyde yosun tutan mor kayaların gizine bir nebzecik de olsa erişir insan. Erişir de Mevlana’ca seslenir dört bir yana: Aranmak ne hoştu gönül bezminde/ Kapımızda çalmadan gir yazardı/ İspinoz yan bakar Azra ağlardı/ Azıya gem aldı düş atı şimdi/ Vakit ikindi…
*Şiirle/yazıyla ilgili yeteneğinizin olduğunu nasıl keşfettiniz?
** Şiir; insanın kendi anadili çalgısında söylenen bir türküdür sözü çok da yerini bulan bir sözdür bence. Şunu unutmamalıyız ki her insanda şiire karşı bir yaklaşım söz konusudur. Sanat psikolojisi ilmi bu yaklaşıma “içgüdü” diyor galiba. Bu anlayışa göre de sanatın, edebiyatın, şiirin temelinde bastırdığımız, ya da farkına varamadığımız duygular vardır. Bu duygulardır ki çoğu zaman içimizdeki çocuğun sesi olarak ortaya çıkar. Bu iç sesimizin ortaya çıkmasında genellikle ailemizin, ya da okul dönemlerinde öğretmenlerimiz teşviki sebep olur. Bendeki bu yetiyi daha çok hocalarım keşfettiler ve beni bu konularda parlattılar diyebilirim.
*Şiir sizce neyi ifade ediyor ve hayatınızdaki önemi nedir desem?
**Gözlerinize çılgın öpüşler bırakmaktan daha güzel bir duygu düşünebiliyor musunuz? Ya da saçları çözük bulutların titreşimine kapılmanın hazzını? Sonuç da katran kanatlarında zamanı kovalarken Deliban’ca bir hayatı yaşamanın mutluluğunu tatmamak elde değil, hem de şiir tadınca… Şiire sessiz çığlıklarımızın dizelere yansımasıdır desek yerinde bir söz etmiş oluruz sanırım. Şiir güzelliktir. Gördüğümüz yahut da hissettiğimiz her güzelliğe; şiir gibi deyişimiz de bunun açık ifadesidir.
*Hayat, sanat, sanatçı üçgenine bir parantez açmanızı rica etsem ve buna bağlı olarak, gerek şiirlerinizde gerekse yazılarınızda hangi konuları ele alıyorsunuz desek!
**Hayat; yaşanan bir zaman süreci… Sanatçı; bu süreç içerisinde yaşadıklarından ve algıladıklarından, çoğu kez de içgüdülerinden elde ettiği doneleri toplumun ruhuna üfleyen kişidir. Sanatsa; kişiyi, dolayısıyla da toplumu gümüş kanatlarına alıp Kafdağı’nı aşıran Anka kuşu… Artık ‘sağım solum ebe- sobe’ deseniz de bulamazsınız kendinizi düş ormanlarında… Özellikle şiir bardağı taşıran son damla duygu yoğunluğundan oluşmaktadır. Bu duygu yoğunluğunu insana verecek o kadar çok şeyler var ki; bunlar kişiye özgü bireysel hasletler olabileceği gibi çevrede gelişen olaylar da olabilir. Yeter ki şair, duyarlı olabilsin ve bu duyguları teknik alt yapıyla da birleştirerek işlensin.
*Yazmaya ayırdığınız zaman, çevrenizle ilişkinizi etkiliyor mu?
**Gerek şair ve gerekse yazar özellikle sakin bir zaman dilimi arar çalışma konusunda. Gerekli konsantreye ulaştıktan sonra ister ki bu hal dış etkenlerle bozulmasın. Bunu bildiği için kendisini her fırsatta toplum dışına atar. Tabi ki toplum onun bu ruh halini anlayamadığı için yazarı/şairi asosyal olarak görür öyle değerlendirir. Bu mesele pek çetrefil, keselim isterseniz…
*Ailenizin geçimi için kitap satışları yeterli bir miktarı sağlıyor mu? Yoksa başka meslekle de uğraşıyor musunuz bunun dışında?
**Özellikle ülkemizde şairlikle/yazarlıkla geçimini sağlayan sanatçı parmakla sayılabilecek kadar azdır bana göre. Onların aldıkları telif hakkı da göstermelik diyebiliriz. Sanat ne yazık ki meslek haline gelmemiştir ülkemizde. Hal böyle olunca elbette ki yazıp çizmenin dışında başka işlerimiz oluyor. Ben şahsen bir devlet kurumunda çalıştım 30 yıl kadar. Şimdi ise emekliyim şükür. Kitap satışlarımız basım ücretini bile zor çıkarıyor. Aslında pek çok şair, yazar bu kapıdan gelir de beklemiyor…
*Şairlik/yazarlık ülkemizde yeterli ilgiyi görüyor mu sizce?
**Okuma oranı oldukça düşük bir ülkede, yazara kim kıymet verecek ki? Ben verildiğini sanmıyorum. Toplum vermiyor ama hükümetlerimiz de vermiyor. Verseydi herhalde kitap basım işçiliğinin KDV’si %18 olmazdı… Peki şehrimiz veriyor mu o
değeri, o değerli insanlarımıza? Hiç sanmıyorum. Hilmi Ziya Ülken Aşk Ahlakı isimli kitabında ne diyor bakın; “Kayseri’de sanat, tüccarın sermayesidir.” Buyurun buradan yakın! Bu söz şu demek: Sermayeye katkı sağlamıyorsa sanat yok hükmünde…
*Bir eserinizi çıkardıktan sonra bir süre ara vermeyi düşündüğünüz oluyor mu?
**Sait Faik bir hikayesinin bir bölümünde şöyle der; “yazmasam deli olacaktım.” Deli olacak kadar seviyorsanız işinizi öyle keyfi dinlenmelere, ara vermelere geçemezsiniz. zaman durmadan geçiyor, önümüze çeşitli olaylar sererek. Onlardan tabi ki bu ruh etkilenecek. Yazmasan olmayacak!.. Bu iş bir bakıma hamile kalıp, sonra da doğum yapmaya benzer diyorum!
*Sizi “mor rengin şairi” olarak tanıyor dostlarınız ve sanat çevresi. Bu mor renkle alıp veremediğiniz ne ola ki?
**Mor renk sizin de bildiğiniz gibi tutkunun sembolüdür diyebilirim. Bir miktar mavi ile bir miktar kırmızının karışımından ibarettir mor. Mavi; yaratıcı, sükûnet… Kırmızı; tansiyon arttırıcı, şiddet! İkisi arasında bir med-cezir mor. İkisi arasında hangisine yakınsanız o halin tesirindesiniz demektir. Bütün bunların dışında ben moru, morarmışlığın, kırılmışlığın, ezilmişliğin, ihanetin sembolü olarak gördüm hep. Ve şiirlerimde genelde bu anlamları çağrıştıracak şekilde kullandım. “Morardım bak bir kez daha ömrümde/ Gözlerim yollarda kaldı bu Pazar” Dememiş miydim? Eğitimci yazar Nurkal Kumsuz Hocanın bu durum dikkatini çekmiş olmalı ki, “Ali Rıza Navruz’un şiirlerinde mor yansımalar” isimli uzunca bir yazı hazırlamış. Hatta bu yazıda adımı da “mor rengin şairi” koymuş. Çok hoş bir tespitti doğrusu. Hoşuma da gitti üstelik. Ben de bu şekilde kabullenmiş oldum bu ismi…
*Son olarak şair olmak isteyen gençlere önerileriniz neler olabilir?
**Şiir hayatımızın her safhasında bizimledir. Doğarız; anamızın dilinde bizi uyutmak amaçlı ninni olur şiir. Askere gideriz marş olarak karşımıza çıkar. Müziğin her türünde güfte olarak baş köşededir. Ruhlarımızın gıdası olarak bildiğimiz şiire gençlerimiz yeterli özeni göstermeli. Özenti ile değil de şiiri özenle yazmalılar derim. Hiç bir sanat ilimsiz, bilimsiz olmaz. Konuyla ilgili alt yapı bilgilerinin edinilmesi gerekiyor ki ortaya güzel ve kalıcı eserler çıksın. Çünkü şiir güzelliğin sembolüdür. Şiirli günlere hep beraberce!..