MEYNAME
CAN GAZALCI
288 SAYFA
Aşk mucizesini yaratan insan, acısına katlanabilme gücünü de içinde barındırırdı.
Kırklı yaşlarının başında babasına ait bir sırrı öğrenen Barış’ın yolculuğu Meyname. Öyle bir sır ki bu, tüm hayatını alt üst edecek, tüm alışkanlıklarından vazgeçirecek, tüm soru işaretlerini silmek adına meyhane meyhane gezdirecek.
Herşey Barış’ın annesinin vefatının ardından evde bulduğu üç günlük ile başlıyor. Her okuduğu satır bildiği tüm gerçekliği yıkıp onlarca soru oluşturuyor zihninde. Neler yazılı o günlüklerde dediğinizi duyar gibiyim. Büyük bir aşk hikayesi gizli her satırda. Babası Mustafa ile hiç kavuşamadığı Asude’nin aşkı. Hemde ne aşk. Herşeyi göze alan ama önüne aşılmaz bir engel konan kocaman bir aşk. Seversin, kavuşamazsın, adı “AŞK” olur derler ya hani, işte o misal yürek burkan bir aşk.
İncelikle dokunmuş, usul usul anlatılmış, içe dokunan bir hikayeydi ve yazarla tanışma kitabım oldu Meyname. Hele birde hikayenin Ankara’da geçiyor olması benim için ayrı özeldi. Bahsedilen çoğu mekan şimdi ne yazık ki yerinde olmasada zamana direnenleri, ucundan kıyısından yok olmadan önce yakalaybildiklerimi satırlarda görmek bambaşka bir duygu. Barış’la çıktığım bilinmezlik yolculuğunda Mustafa, Asude, Yeşim, Kadir, Geç Osman, Kavruk Cemil eşlik ettiler bana. Ankara sokaklarında gezdik birlikte. Hani derler ya hep Ankara’nın ayazı fena çarpar diye, aynen öyle çarpıcı bir hikayeydi. Altmış yıllık bir zaman dilimi ve iki neslin can acıtıcı sırları. Vazgeçmekle istemek arasındaki ince çizgide geçen hayatlar. Hele birde bu muhteşem hikayeye eşlik eden şarkılar. Akıcı dili, sadeliği yanında oldukça derin anlatımı ile ben çok sevdim Meyname’yi. Kesinlikle tavsiyemdir, mutlaka tanışmalısınız Mustafa, Asude ve Barış ile.
İçinde oluk oluk keder vardı, akacak yer arıyor, bulamıyordu.
Sakın aşık olmadan evlenme. Gerekirse hiç evlenme. Ama aşkı bekle.
Mustafa ona hayat sunmuş değildi, hayat ona Mustafa’yı sunmuştu. Hayattan Mustafa çıkarılırsa geriye kalan yine hayat olurdu.
364 gün çalışıyorlar, bir gün kapatıyorlardı. Piknik, 10 KASIM’da kapanırdı.
Sevgi Soysal “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’ni” Piknik’te espressosunu yudumlaya yudumlaya yazdı.
Onu beklemeye devam etmedim ben. Başkasını onun kadar sevmeyi reddettim sadece…
Çok… Çok özledim onu. Onunla bir gün yeniden buluşunca kendimi affedeceğim sanırım.
Bazen önce seversin, sonra kendini aşık olmuş bulursun. Bazen önce aşık olursun, sonra aşk huzurlu bir sevgiye evrilir. Hiçbir duygu hep aynı kalmaz. Bazen de huzurlu bir liman olarak başlar ilişki, öyle devam edip gider. İlle aşk olması gerekmiyor. Olursa harika olur. Çünkü sevgiye dönüşen aşk bambaşkadır, kalıcıdır çoğu zaman. Ama her şeyden önce sevmek gerekiyor, bir de özenmek…
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!
Arzu ORTAÖREN