“…Şahide Hanım hayallere dalıp gitmişti. Sanki zifiri karanlıkta, eşeksırtında köye doğru giden o değildi. Güzel bir bahar günü, pırıl pırıl güneşin altında, kucağında çocuğu kocasıyla beraber kaya yakasındaki evlerine dönüyordu. Önlerinde uzun ve mutlu bir gelecek vardı. En azından bunun için umut vardı. Yüzünü okşar gibi dokunup geçen tesbih ağacının yaprakları onu hayallerinden uyandırdı. Bu uyuz eşek de hep patikanın en kenarından yürüyordu. Görmediği ama var olabileceğini düşündüğü ağaç dallarından sakınarak, karanlıkta metruk bir binaya girmiş insan gibi eğilerek yoluna devam ediyordu. İnsanın karanlıkta ilerlemek zorunda kalması, muhtemel tehlikelerden sakınmak için sürekli kendini kasması ne kötü bir şeydi. Tehlike belki oldukça uzakta hatta belki hiç yoktu. Hâlbuki eğer ortam aydınlıksa, insan rahat ve başı dik yürüyebiliyordu…”
(Kayalı / Necati Küçük / Edebiyatist Yayınevi)