AHMET ÜMİT
566 SAYFA
Şehre bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi İstanbul. Sisler içinde teknemiz. Sultanahmet’in minareleriydi görünen, Ayasofya’nın kubbesi, Topkapı Sarayı’nın kuleleri. Hiç yağmalanmamış, yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir.
Sarayburnu’nda Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde boğazı kesilmiş bir ceset. Cesedin avuçlarında antik bir para. Roma dönemine taaa Kral Byzas’a uzanan bir para üstelik. Başkomser Nevzat, yardımcıları Ali ve Zeynep ile bu gizemli cinayeti aydınlatmak için ilk anda olay yerine ulaşır. Gizemi çözecekleri en önemli delilin bu antik para olduğunu düşünen ekibimiz zaman kaybetmeden araştırmaya girişir. Fakat bilmedikleri bir şey vardır, bu ceset ne son kurban, ne de cesedin avuçlarında buldukları bu antik para son sikkedir. Her olay yeri bu kadim şehrin gizemli tarihine bir yolculuğa çıkarır kahramanlarımızı.
Bundan tam 15 yıl önce okuduğum bir kitaptı ve güzel ekibimizle yeniden okumak keyif verdi bana. Tahmin edeceğiniz gibi bazı ayrıntıları, hikayenin bir kısmını unutmuştum. Sadece bir polisiye olarak bakmamak lazım bu esere. En başta İstanbul’un geçmişine bir yolculuğa çıktık hep birlikte. Byzantion, Konstantinopolis ve nihayet İstanbul adını alan bu muhteşem şehirde hüküm sürmüş uygarlıklar, krallar, hükümdarlar, padişahlar. Bazıları yok olmuş, bazıları yok olmaya yüz tutmuş, bazıları da halen dimdik ayakta tarihi eserler. Bir çok medeniyetin bıraktığı izler, efsaneler, gizemler, sırlar. Bu kadim şehrin binlerce yıllık geçmişi ile harmanlanmış kitapta tarih var, aşk var, dostluk var, adalet arayışı var ve olmazsa olmaz polisiye var. Güzel bir rastlantıdır ki kitap bittikten hemen sonra yolum düştü İstanbul’a ve bu kez bir başka göründü gözüme her şey. Ara ara gözlerim dolarak (Nevzat’ın kaybettiği eşi ve çocuğundan bahsedilen kısımlar, Evgenia ile olan o çok özel birlikteliği, çocukluk arkadaşı ve ilk aşkı Handan’dan bahsedilen bölümlerde sulu göz ben akıttım gözyaşlarımı) bolca not alarak büyük bir keyifle okudum. Söylenecek çok şey var elbet ama hikayenin gizemini kaçırmamak adına mutlaka okuyun diyorum sadece.
Bu heyecan ve bilgi dolu yolculukta bana eşlik eden sevgili Azime ablama, Nebahat ablama, Münevver ‘ciğime ve Bahar ‘ıma teşekkür ediyorum.
Hiç ara vermeden Nevzat Başkomser’in yeni macerasıyla yola devam ediyoruz biz.
Birde unutmadan kitapta geçen iki güzel şarkıyı paylaşayım sizlerle. Ben zevkle dinledim.
Yine bir sızı var içimde/Zeki Müren
Bir ateşim yanarım, külüm yok dumanım yok/Sen yoksan mekanım belli değil, zamanım yok Müzeyyen Senar /Nesrin Sipahi şarkısı
Başkalarına duyulan sevgi, ölenlere duyulan bağı azaltmamalıydı.
Farkında değil misin, onların anıları seni güzel bir adam haline getiriyor. Çektiğin acı seni büyütüyor. Onlar senin olduğu kadar benim de ölülerim artık. Anlamıyor musun Nevzat, seni ben onlarla birlikte sevdim.
Elhamdülillah doğma büyüme İstanbul çocuğuyuz. Anamız da, babamız da bu şehir. Beşiğimiz İstanbul’du, mezarımız da İstanbul olacak.
Kusura bakmayın ama Başkomiserim, üç meslek vardır, birbirine benzer. Şoförlük, polislik, orospuluk… Ne gecesi vardır bu işlerin, ne gündüzü… Ne derdi biter, ne belası. Zor iştir bu üç mesleğin erbabı olmak. Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Katiller her zaman kötü insanların arasından çıkmazdı.
Yaşama bilinci olmayan bir ülkenin tarih bilinci olur mu?
Artık duygusuz değildi bakışları, derin bir özlem, müzmin bir keder, kabullenilmiş bir acı vardı gözlerinde ama aynı zamanda katı bir kararlılık.
Hepimiz öleceğiz. Gözlerimizi hayata yumunca yaptığımız kötülükler silinecek mi? Kötüler ölünce, alçaklıklarından kurtuluyorsa, iyi insanların yaptıkları olumlu, güzel şeyler ne olacak?
Ölüm kötüyü aklamaz. Kötüyü aklayacak tek şey iyiliktir. Yaptığın kötülükten daha fazla iyilik yaparsan aklanırsın ancak.
“Nasıl, beğendin mi seçtiğim şarkıları?”
“Çok güzel ama biraz hüzünlü…”
“Hayattan daha hüzünlü değil be Nevzatcım.”
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!
Arzu ORTAÖREN