Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
17°C
İstanbul
17°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Hafif Yağmurlu
18°C
Salı Yağmurlu
13°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
12°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
11°C

Çık Tren Yoluna…

Çık Tren Yoluna…
8 Kasım 2024 15:49
19
A+
A-

Halide Halid                                                        Araştırmacı yazar

  “Önce Vatan” serisinden:                                                                         

Çık tren yoluna…

“4 yıl…

Nereden başlamam lazım bilmiyorum bu kez. Bitmeyen bir hikayedir şimdi bizimki, bitiremediğim.

Her yılın bu ayında bugünlerde sana veda ettiğim saatlerde en başından başlayan bir hikaye olur mesela.

Fakat hiçbir zaman bitemeyen, yaşamayı unuttuğum mekanda zamanın durduğu yerden yeni mucizeler bekleyerek yeniden başlayan hikaye.

Cisminden uzaklaştıran yıllar beni senin ruhuna yaklaştırıyor artık. Zamanın yok olduğu bir boşluktur bizim hikayemiz. Uzaklaştıkça sana yaklaşıyorum.

Her şeyin sonudur düşündüğüm her gecenin sabahı en baştan başlıyorum. Her sona yaklaştıkça en baştan hatırlıyorum o hikayeyi yeniden…

Her defasında sonuna yetiştiğimde en başına dönüyorum…”

Bu yazdıklarım yiğit bir ŞEHİTİMİZİN Hanımının eşine yazdığı mektuplardan bir parçadır.

4 yıldır bu Hanım her yıl 29 Eylül tarihinde eşine mektup yazıyor. Bu tarih onun eşiyle birlikte geçirdiği günlerin son tarihi. Bu tarih onun mutlu aile ortamının son günü.

Bu mektuplar Vatan yolunda canından geçen yiğitlerimizden 44 günlük Karabağ Savaşında ŞEHİT olan 44 doktordan ilki Tabip Üsteğmen Şöhret Gasımov’un yarım kalan hayat hikayesinden bahseden bazı parçalardır.

Şöhret hakkında sohbete ilk olarak eşi Türkan Gasımova ile başladım. Çünkü ŞEHİTİMİZLE ilgili yazmak kararına vardığımda ele ilk tanıştığım kişi Türkan oldu.

Aslında Şöhret hakkında yazmaya Türkan’ın halası Seriye Hanım’ın vesilesiyle başladım. Benim ŞEHİTLERİMİZLE ilgili makalelerimi okuyordu. Bir gün de bana “bizim damat da ŞEHİTTİR, ilk ŞEHİT doktordur” dedi.

O günden başlandı benim onun hakkında araştırmalarım. Bütün ŞEHİTLERİMİZ gibi onun da yarım kalan hayat hikayesine baş vurduğumda orada baş kahramanım sevdiği, onun nefes aldığı, hayatının aşkı olan eşi Türkan oldu.

Sevgi bizler hala doğmadan yaşamla bizi buluşturan ilk olumlu duygudur. Sevgi bizim hayat iksirimiz, hayatımızın manasıdır. Bu güzelliktir bizi bu dünyada tüm zorluklara, ayrılıklara göğüs gerdiren.

Sevgi öyle bir duygudur ki, insanlığın her zaman ona ihtiyacı var. Sevgi olan ortam sanki yıldızların süslediği gök yüzüdür pırıl pırıl parlar.

Sevgi öyle bir hisstir ki, insan mezara giderken bile onu yalnız bırakmaz. Kendi gittikten sonra geride kalan sevgilisi, çok sevdiği eşi onun hayalleriyle yaşar, onun anılarıyla teselli bulur.

Tabii ki bu güzellik her kese nasip olmuyor. Her kes sevginin güzelliğini farklı algılıyor. Kimi için o bir hefes, kimi için ise bir ömür hayata tutunma sebebidir.

Şöhret’le Türkan’ın  sevgisi gibi. Onların resimlerinde bu sevgiyi, bu büyük aşkı birbirilerine bakan gözlerindeki parıltıdan, dudaklarındakı gülüşten anlamak çok da zor değil.

Bu sevgi efsaneye dönüşecek büyüklükte bir sevgidir. Eğer bugün Türkan Şöhret’siz ayakta dik durabiliyorsa demek ki, bu sevginin gücü, sevginin büyüklüğüdür.

Şöhret ona her zaman “ne olursa olsun, sen her zaman  güçlü ol” diyordu.

Gün geldi bu kelimeler onun hayat sloganına dönüştü.

Bana da sevgili yarının dediği gibi ‘möhkem’ olup onunla ilgili anılarını anlattı.

Söhret’i kaybetmekle sadece ailesinin başında duran insanı değil, dostunu, sırdaşını, her zaman onların, akrabalarının başını yüce eden varlığını kaybettiğini söyledi:

“O bana söz vermişti. O Şehit olamazdı…

Şöhret hayattayken her zaman hareketleriyle başımızı yüce ediyordu, bu yüceliği en yüksek makam olan ŞEHADETİYLE daha da yüceltti.

Şöhret ailesi için ne kadar sorumluluk taşıyorduysa, askerleri için belki de daha fazlasını taşıyordu.

O çok merhametli, cana yakın insandı. Bizim yaşadığımız askeri lojmanda her kes bu sözlerimi doğrulayabilir.

Çocuktan büyüğe kadar ne yardım gerekseydi hiç düşünmeden yardıma koşardı. Gece  gündüz fark etmezdi.

Sadece doktor olarak değil, bir insan olarak da zorda kalana yardıma koşmaktan zevk alırdı Şöhret.

Ben sadece kocamı, eşimi değil, sevgilimi kaybettim.Evet sevgilimi.Biz kendi aramizda sözleşmiştik ki, her zaman sevgili olarak kalalım.Çünkü bizim sevgimiz bir başkaydı. Bizimkisi aynen şarkıda söylenilen gibi bir aşk hikayesidir.”

Evet aynen…Bu sözlerin kanıtı onun sevgilisi Şöhret’e yazdığı satırlar oluyor:

“29.10.20…Gittiğin 1 ay oldu. Yoksun düz 1 aydır.

Senin ilk verdiğin sözü unutmamışım. Her kelimesi, her cümlesi şimdiye kadar hafızamdadır.

“Biz sevgiden bir dünya kuracağız. Bizim dünyamız bir başka olacak. Dili, dini ayrı olan -sadece sevgiden oluşan.”

Öyle de oldu. Sen verdiğin tüm sözleri tuttun. Dönüp geri baktığımda sana nasıl bir ömürlük minnet borcum olduğunu anlıyorum.

Bana yaşattığın her şey için sana teşekkür ediyorum. Bundan sonra bütün ömrüm seni yaşatmaya harcasam bile senin yaptıklarının karşılığını ödeyemem.

O bizim dünyamızda sen benim dostum oldun, sırdaşım oldun, sevgilim oldun, her şeyim oldun her zaman.

Her şeyi fazlasıyla yaşattın. Şimdi geriye dönüp baktığımda sanki acele edercesine yaşadın her şeyi.

Hiçbir şeyi yarına bırakmadın. Her zaman başımı yüce ettin benim. Adını her duyduğumda gururla baktım sana. Bana “ben seninle büyüdüm” diyordun. Ben ise senin yanında her gün küçücük bir çocuk oluyordum.

Güçlü insandan birden  bire mutlu insana dönüşmüştüm. Başka kimseye ihtiyaç duymuyordum.

Sana cevapsız mesajlar yazıyorum her gün. Asla adresine ulaşamayan senin asla okuyamayacağın mesajlar…

Anladım ki ben kesinlikle “asla”yı anlayamıyorum. Beynim onu kabullenmiyor.

Nasıl yanı sen bir daha olmayacaksın?

Sen gidişinle benden dostumu, sırdaşımı, arkamı, destekçimi, hislerimi, ruhumu, sevgilimi her şeyimi götürdün kendinle.

Bugün anladım ki, sen nasıl ki, varlığınla bana gurur hissi yaşattın, şimdi de gidişinle bana bir ömürlük gururu bırakıp gitmişsin.

Bir de senin hiçbir zaman tanıyamayacağın dostları, tanıdıkları…

Bundan sonra sana sık sık yazacağım senin hiçbir zaman okuyamayacağın mektupları…”

Şöhret son iki gün 24-25 Eylül’de çok garip olmuştu diyor Türkan:

“Güleryüzlü, pozitif insan aniden sanki değişmiş, yerini başka biri almıştı. Sanki son günlerini yaşadığını hissediyordu.

Çok hüzünlüydü. Onu evden uğurladığımızda bana dedi ki “Polat üssüne kalkacağız. ŞEHİT general Polat Heşimov’un adına olan üsse. Oradaki askerlere bazı şeyler gerekiyor.”

Her zaman yaptığı hareketti, şaşırmadım. Ben gülerek “Sen neden götüreceksin ki? Askerlerin gereken her şeyleri var.”

“Hayır benim götüreceklerim benim borcumdur, ben o borcu yerine getirmeliyim.” dedi.

Şöhret Vatan’a olan borcunu Şehadetiyle ödedi. Benimse onun karşısında olan borcum onun emanetleri olan evlatlarımızı atalarının adına yakışan şekilde büyütmektir.

Oğlumuz Murad’ı, kızımız İlayda’yı ataları Şöhret nasıl büyütmek istiyorduysa, ben de onları onun istediği gibi büyüdeceğim, inşallah.

Ne kadar ki ben bu hayatta varım bütün Azerbaycan halkı, Dünya Azerbaycanlıları aynı zamanda kardeş Türkiye’de de onu herkese tanıtacak ve onunla gurur duyacak.

“Şöhret bir doktor olmasına rağmen bir subay gibi savaşarak ŞEHİT oldu.” Bu kelimeleri onun silah arkadaşları boşuna söylememişler.

Bu sözü duyan her kes muhtemelen onun nasıl savaşarak kahramancasına ŞEHİT olduğunu anlar.

Nasıl ki anne babası bir yiğit evlatlarını, ben güzel hayat sırdaşımı, öyle de asker ve subay arkadaşlarının tabirince desek Azerbaycan Ordusu cesur bir subayını kaybetti.

Şöhret çok farklıydı, Şöhret iyi babaydı, Şöhret iyi hayat arkadaşıyd, Şöhret cesur subay ve yetenekli ve başarılı bir doktordu.”

Şöhretle Türkan’ın aşkını ŞEHİTİMİZİN annesi Mehpare anne de dedikleriyle destekliyor:

“Türkan’nı  Şöhret o kadar çok seviyordu ki, belki de vallahi bizden, akrabalarından da çok. Onu kendisi sevip evlenmişti. Türkan’ı çok sevdiği için belki de herkesten vaz geçerdi, ama ondan vaz geçmezdi.

Onların sevgisi bir başkaydı…”

2016 Yılında evlenen cütlüğün  2017 Yılında  ilk erkek evlatları dünyaya geliyor. 2016 Yılı’nın Nisan çatışmalarında ŞEHİT olan Azerbaycan’ın Milli Kahramanı Yarbay Murad Mirzeyev’in şerefine oğluna onun adını veriyor.

Şöhret Murad’ın gelişini çok hasretle bekliyor:

“Telefon açıp selam bile vermeden “Biliyor musun, ben Murad koyacağım adını başka ad düşünme” demiştin. Hiçbir şey söylemedim.

Eve geldiğinde “Murad nereden aklına geldi?”diye sorduğumda “Milli Kahraman adıdır. Murad Mirzeyev’in şerefine koyacağım” dedin. Onun hakkında çok konuştun. Talış köyü uğruna giden çatışmalarda ŞEHİT olduğunu söyledin.

O zaman benim için Talış köyü, Madagiz, oradaki ormanlar sadece bir isimdi. Ne zamansa oraların benim hayatımın kabusu olacağına inanamazdım. Sonra dedin ki, ben rehin alınmamak için son kurşunumu her zaman  kendime sıkmak için  koruyorum. Murad Mirzeyev de rehin alınmamak için öyle bir kamufle olmuş ki, (“keşifçiler anlar” dedi) onu birkaç gün sonra bulabilmişler.”

Oysa hiçbir zaman bana işinle ilgili beni endişelendiren hiçbir şey anlatmazdın.

Tam 4 Yıl sonra Murad Mirzeyev’in ŞEHİT olduğu o yerde ŞEHİT oldun.

Ayrıca oradaki toprağa karışarak, üzerinde bile oradaki topraktan alarak defin edildin belki.

O yüzden birgün döneceksin diye garip umutlar sarıyor içimi bazen. Çünkü senin yarın çok sevdiğin o topraklarda kalmış sanki…

Sugovuşan… Her harfinde , her hecesinda acı, ağrı, azap…”

Bu cümleler Türkan’ın Şöhret’e yazdığı mektupdan alıntıdır.

Murad’ın ne zaman konuşacağını, ne zaman yürüyeceğini, ne zaman daha serbest konuşup kendisi ayakları üstünde duracağını hasretle bekliyordu Şöhret.

Onun evlat sevgisini videolardaki karelerde hissetmek oluyor. Bebekle öyle davranıyor ki sanki kalbi yerinden çıkacakmış gibi.

Bütün baba olan ŞEHİTLERDE   bu sevginin aşırı derecede olduğunu fark etmemek imkansız.

Sanki onlar evlatlarına sevgilerini aceleyle sunmak istiyorlar. Evlatlarının isteklerini güçleri yettiği kadar çabuk gerçekleştirmek istiyorlar.

Şöhret de aynı onlar gibi.

Murad’la geçirdiği zamanı kızı İlayda’yla geçiremedi. 2020 Yılında doğan İlayda’sına yeterince sarılıp sevgisini ona veremedi.

İlayda Murad gibi onun mezarını ziyarete gittiğinde babasının resmine bakarak “Baba kalk evimize gidelim” diyemiyor. Çünkü o babasını sadece resimlerde görmüş. İlayda Murad gibi babasını işe uğurlamamış. Çünkü o zaman yeni doğan bir bebekti.

Türkan sık sık “ona kendini koru, fazla ileri gitme, az da olsa kendine dikkat et” söylediğimde böyle cevap veriyordu:

“Canım bak sen ister misin bu münakaşa Murad büyüyene kadar devam etsin? Ve günün birinde savaş başlasın ve Murad bu savaşta ŞEHİT olsun. İster misin?”

Bu cevaptan sonra Türkan artık hiçbir söz söyleyemez oluyordu.

Şöhret’in son telefon aramasında ona böyle söylüyor Türkan:

“Bak canımın içi, nasıl ki bizim sana ihtiyacımız var, senin er ve subaylarının belki bizden daha fazla sana ihtiyaçları var. Hiç olmazsa onlar için kendine dikkat et.”

Şöhret’in cevabı çok kısa olur:

“Sen güçlü ol!”

Türkan  her an, her durumda sevgili eşinin ona söylediği gibi güçlü olmaya çalışıyor.

Bu güç ona evlatlarını babalarının adına yakışır şekilde büyütmesinde, karşısına çıkan zorluklara göğüs germesinde yardımcı oluyor.

Yukarda söylemiştim onların sevgisi bir aşk hikayesidir. Ama yanılmışım bu aşk, bu sevgi hikaye değil, romanmış, roman…

Şöhret’in ŞEHADET haberini alsalar da onun naşının bulunmaması onun hayatta olduğuna inandırmıştı Türkan’ı. Ama bu beklentinin sonu Türkan’ın ruhen yıkılmasına neden oldu.

Düğünlerinde Türkan’ı baba evinden almaya gittiğinde, evlatları doğduklarında onları hastaneden almaya gittiğinde arabaları süslediği Azerbaycan bayrağına sarılı döndü Türkan’ına.

Bu bayrakla nefes alıyordu. Nereye gitseydi mutlaka çantasında Azerbaycan bayrağı götürürdü.

Sözleri Baba Veziroglu’ya, bestesi  Eldar Mansurov’a ait olan “Çık tren yoluna” adlı şarkıyı çok seviyordu Şöhret.

Onun cenazesinin ardından gittikleri zaman Türkan Hanım kaynından cenazeyi bu şarkıyla getirmelerini rica ediyor.

Türkan’ınbu isteği gerçekleşiyor. Şöhret son kez evine bu şarkının sedaları altında geliyor.

 Çık tren yoluna her akşam sabah,

 Çık tren yoluna beni karşıla…

Karşıladı Türkan’ı onu.  Ama onu onsuz karşıladı…

Onun Şöhret’i için son isteği bununla bitmiyor. Türkan Hanım Şöhret’in çok sevdiği daha bir melodi, garmon ustadı Aslan İlyasov’un çaldığı “Hayati” adlı dans muziğini ŞEHİTLER Mezarlığına kadar telefonunda Şöhret için seslendirdi.

Şöhretin bu melodileri duyduğuna inandığı için onu son mekanına böyle uğurladı:

Hayattan doyamayan sevgilisine “Hayati” melodisini hediye ederek…


 ÖZGEÇMİŞ       

Şöhret Şakir oğlu Gasımov 16 Agustos 1992 yılında Azerbaycan’ın Gedebey rayonunda doğdu. İlk eğitimini 1998 yılında Sumgayıt Şehri 18 sayılı Orta okulunda alan Şöhret, 2009 yılında Sumgayıt Şehrindeki Cebrayil rayonu 5 sayılı Orta okulundan mezun oluyor. Aynı yıl Azerbaycan Tıp Üniversitesi Askeri Tıp Fakütesini kazanıyor.

Şöhret çocukluktan asker olmayı kendine meslek edineceğini düşünüyor.

Yıllar geçiyor Şöhret orta okulu bitirip Azerbaycan Tıp Unıversitesini Harbi Tıp fakültesini kazanıyor.

Şöhret Gasımov üniversiteden başarıyla mezun olduktan sonra Savunma Bakanlığı’nın Yevlah şehrinde bulunan “N” askeri birliğinde görev yapmaya başlıyor.

3 ay sonra Terter rayonunun ön cephe askeri birliğinde görevine devam ediyor.

 2018 yılında Şöhret  Gasımov’a  Tabip üsteğmen rütbesi veriliyor.

Görevi sırasında örnek bir subay ve eğitimli bir doktor olarak herkesin sempatisini kazanıyor.

Askerliği sırasında kendisine birçok fahri nişan ve teşekkür belgesi veriliyor.

Kahraman ŞEHİT  2-5 Nisan 2016 yılında gerçekleşen Nisan çatışmalarına da katılıyor.

Azerbaycan Ordusunun Tabib üsteğmeni Şöhret Gasımov, Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin toprakları kurtarmak için 27 Eylül 2020 tarihinde başlattığı 2.Karabağ Savaşı sırasında Terter rayonunun Sugovuşan köyü yönündeki savaşlara katılarak kahramanlık gösteriyor.

İki gün içerisinde birçok önemli görevi yerine getirerek hem tarafsız bölgede hem de savaş bölgesinde yaralılarımızı, ŞEHİTLERİMİZİ tahliye edebiliyor.

Son kez 29 Eylül 2020’de Terter bölgesinin Sugovuşan köyü istikametinde yapılan çatışmalarda büyük bir cesaret göstererek 3 zorlu görevi yerine getiriyor.

Yüzlerle yaralı er ve subayın savaş alanından çıkarılmasına yardım ediyor.

Yaralıları savaş alanından tahliye ederken bir düşman tankıyla karşı karşıya geliyor ve hizmeti silahıyla onlarla sonuna kadar savaşıyor. O sırada zırhlı araçtaki 4 kişiyi kurtara biliyor.

29 Eylül’de Tabip üsteğmen Şöhret Gasımov ŞEHİT oluyor. Bir süre onun naşını bulamıyorlar. Babasının DNH testinden sonra ŞEHİTİMİZİ bulmak mümkün oluyor.

Kahraman ŞEHİT Şöhret Gasımov 9 Ekim 2020’de Sumgayıt Şehitler Mezarlığında toprağa veriliyor.

Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanmasına yönelik askeri operasyonlara katılmak ve askeri birliğe verilen görevlerin yerine getirilmesi sırasında görevlerini onurlu bir şekilde yerine getirdiği  için Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 15 Aralık 2020 tarihli Kararnamesine istinaden Şöhret Gasımov, ölümünden sonra “Vatan uğruna” madalyası ve 3. sınıf “Vatana Hizmet İçin” Nişanı ile ödüllendiriliyor.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.