ASHLEY FLOWERS
320 SAYFA
Cinayeti kanıtlamak için gerekçeye gerek yok. Deliller o işi halleder.
Margot Davies, yıllar sonra demans hastalığı ile mücadele eden amcası Luke’un bakımını üstlenmek üzere çocukluğunun geçtiği kasabaya geri döner. Wakarusa’da her şey hatırladığı gibidir. Gülen yüzlü insanlar ve boğucu bir hava. Tam kasabaya döndüğü anda yaşanan bir felaket Margot’u yıllar öncesine taşır. Kendi kasabalarına en yakın yerleşim merkezlerinden birinde Natalie Clark adında beş yaşında bir kız çocuğu kaybolmuştur. Tıpkı 1994 yılında Margot’un en yakın arkadaşı January’in önce kaybolup ardından bir su kanalında cesedinin bulunması gibi. Aradan geçen yirmi beş yıla rağmen olay gizemini hep korumuş ve katil asla bulunamamıştır.
Adli vakalar üzerine araştırmalar yapan bir gazetecidir Margot ve daha kasabaya adım atar atmaz yaşanan bu yeni kaybolma vakası eski korkularını yeniden gün yüzüne çıkarır. Margot artık sadece amcasına bakmak değil Natalie’yi bulmak ve January’nin cinayetini aydınlatmak için çabalayacaktır. Çünkü her iki olayda da büyük benzerlikler vardır ve katil yeniden iş başındadır. Olayın üzerine gittikçe pek çok sır ile karşılaşır.
Kurgusu, anlatımın akıcılığı, dozunda verilen gizem ve gerilimi, pek çok ters köşesi ile severek okuduğum bir kitap oldu. Kime güveneceğimi şaşırdığım karakterleri, tamam işte olay çözüldü derken başka bir yöne akıp giden bir hikayeydi. January’nin cinayetinin ve Natalie’nin kayboluşunun ardındaki gizemi merak eden dostlara tavsiyemdir.
Yıkıcı şeyler yapan herkesin gerekçesi bu değil miydi? Sevilmediğini hissetmek.
Sadece bir aileydik, mutlu olmayabilirdik ama normaldik.
Yalnızlık, bağrını delen dikenler gibi, tek yoldaşıydı.
Biliyor musun, kendi annen tarafından sevilmemek kadar boktan bir his daha yok.
Onu hâlâ seviyorum. Ama uzun zamandır âşık değilim.
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!
Arzu ORTAÖREN