Vatandaş olarak belki farklı mezheplere ve farklı ırklara mensup olabiliriz ama hepimiz üzerinde yaşadığımız topraklardan fışkıran mahsullerden besleniyoruz. Bu durumda birbirimizi sevmek zorundayız. Zaten birbirimizi sevmek zenginleşmektir. Ve birbirimizi sevmek çoğalmaktır. Belki düşmanımız ayrılıklarımızı çaresizliğimize verip faydalanmak istemektedir. Peki, biz niye kendimizi çaresizliğimizden kurtarmamaktayız. Kurtarmasak, bizi birbirimizle bağdaşmayan hale getiren düşman başımızda kahkaha atmaya devam eder. Çünkü düşmanın yarattığı çaresizliğimiz ile egoist olup birbirimize saldırıyoruz. Birbirine saldıran çaresizlerin ülkesi hedefsiz ve gayesiz… Her çağın, her sınıfın ve her ideolojinin bir hedefi vardır ama bizim ne bir hedefimiz, ne de ulaşmak istediği bir noktamız var. Ne yazık ki hedefsizler iş yapmaktan kaçınan suya sabuna dokunmayan bir konumdadır. Daha doğrusu bu konumda olanların peşinde halk koşarken ve onlar da koşanlar tarafından alkışlanırken yaptıkları hoşlarına gitmektedir. Çünkü memlekette çalışkan ve arzulu vatanseverlerin yönetime ortak olunamayacağını söyleniyor. Gazeteciler, milli duygular içinde olanların yazdıklarına konu olmayacağını tekrarlıyor. Ve çoğunluğu teşkil eden vatanperverler bu memleketin romanında hep bir misafir veya kapı önünde iğreti bir vatandaş gibi tutuluyor. Bu vatandaşların topu köleler topluluğu olmuş kimin umurundadır. Umurunda olmayanlar yüksek aylıklı yabancının namına parmak kaldırırken, ekonomi ve idarenin bütün kanunları vatandaşın yararına olacağını terennüm edilmişse de evvela bu büyük bir yalandır. Kulaklarını birer alıcı vantuz gibi açıp görevlerini süper gücün öksürüğünden anlayıp vazife yapıyorlarsa eyvahlar olsun… Aslında yurttaş kölelerine ekmek atarken, şeytani bir çalımla bulgur ve makarna ile doyurmaya çalışıp, akıllarını bağlıyorsa, eyvah yine ter ve sidik kokusunda yaşamaya devam edeceğiz.