Doksanlı yıllardı. Karadenizli bir aileye damat olmuştum. Ama bu Karadenizli aile Karadeniz’de değil de İstanbul Yakacık’ta yaşıyordu. Yakacık İstanbul’un en yüksek bölgelerinden birisiydi. Ve de en yeşil. Güzel içimli sularıyla ünlüydü. Tarihi Ayazma çeşmesinden başlayarak doğuya doğru uzanan sokağa Şeker Suyu Sokağı deniliyordu. Bu sokak üzerindeki pek çok istasyonda akaryakıt pompalarına benzeyen su pompalarıyla damacanalara Şeker Suyu doldurulup satılıyordu. Bölgedeki binalara Şeker Suyu Apartmanı, Şeker Suyu Sitesi, Şeker Suyu Konakları, Şeker Suyu Villaları adları verilmişti. Hatta Kartal merkezinden o bölgeye giden minibüsler Şeker Suyu minibüsleri olarak biliniyordu.
Yakacık bayırındaki güzel içimli sulardan birisi de Vezir Çeşmesi’ydi. Yakacık merkezinin üst taraflarında bulunuyordu. Adı üstünde, zamanında vezirlerin sadrazamların su içtikleri bir çeşme olmalıydı. Vezir Çeşmesi o kadar ünlüydü ki önünden geçen sokağa Vezir Çeşme Sokağı adı verilmişti. Vezir çeşmesi, Tekebayırı Sokak, Seyran Sokak ve Vezir çeşme sokaklarının kesiştiği bir köşe başında bulunuyordu. Karadenizli kayın validem “Ula damat, sağa zahmet olmazsa Vezir Çeşmesi’nden su doldurup gel de içelim bile!” derdi. Arabanın bagajına boş bidonları doldurur Vezir Çeşmesi’ne suya giderdim. Bazen çeşmenin başında sıra olurdu. Bölgedeki pek çok insan çeşmenin suyunun güzelliğinin farkındaydı. Sıra bana gelinceye kadar bekler kaplarımı doldurur eve dönerdim.
İlk yıllarda su o kadar gür akıyordu ki, çeşmenin bir kurnası bile yoktu. Kimse almadığı zamanlarda su öylece boşa akar giderdi. Zamanla suyu azalmaya başlayınca çeşmeye bir musluk takılmıştı. Kimse almadığı zamanlarda su borunun içerisinde birikiyordu. Musluğu açınca önce gür akıyor, borunun içerisinde biriken su bitince normal akmaya başlıyordu. Yılar geçtikçe Vezir Çeşmesi’nin suyu azaldı, azaldı, azaldı. Birkaç yıl önce bir yürüyüş sırasında yine uğramış eğilerek kurnasından su içmiştim. Su o kadar az akıyordu ki artık kimse su almaya gelmiyordu.
Bu arada etrafındaki taş temelli ahşap evler veya ahşap panjurlu küçük beton evler birer birer yıkılıp yerlerine büyük binalar yapılıyordu. Ahşap binaların temelleri büyük kepçelerle iki kat derinliğinde kazılıyor, yerlerine sekiz, on katlı apartmanlar dikiliyordu. Bu büyük iş makinaları temel kazarken herhalde Vezir Çeşmesi’nin su gözlerine de zarar veriyorlardı. Birkaç gün önce Vezir Çeşmesi taraflarına tekrar gittiğimde Vezir Çeşmesi artık tamamen susuz, bakımsız ve mahzundu. Gürül gürül akan, o güzelim şeker suyundan eser kalmamıştı. Çok geçmez büyük tonajlı kamyonların geçişine engel olduğu gerekçesiyle çeşmenin de yerinde yeller esmeye başlardı.
Biz güzelim apartmanlar, siteler, konaklar, villalar yaptığımızı zannederken aslında kasabalarımızı, şehirlerimizi ve ülkemizi çölleştiriyorduk, tıpkı çölleşen kalplerimiz gibi.
Sevgilerimle.
Necati Küçük