^^^
Türkülerimiz bazen kara tren olur; Yeniköy’ün yokuşunu, Kardeşler’in büküşünü aşarak gurbet ele yâr götürür. Bazen yeşilbaşlı ördek olur türkülerimiz; gönülcüğümüzü göle düşürür. Çoğu kez Mecnun kılar âşığı ve çöller ardındaki Leylâ serabına salar… Ve yine bazen Erciyes’te duman olur bir türkü ve ardından Gazi’nin Boğazı’nda yitik bir sevgili aratır bizlere yana yakıla… /Ağlama sevdam, ağlama sevdam, ağlamaaaaaa/ şeklindeki ezgisiyle bir özürnâmesi olur yüreğimizin, cânânımıza karşı bu türkülerimiz,
köy t ü r k ü l e r i m i z!
Şairin dediği gibi, belki çoğunun altında bir imza dahi yoktur. Ama gel gör ki bu köy türkülerimizin içinde koskocaman yürekler var, o yüreklerin kanayan bir yanı var…
Es Gömecim/
Es fırtınam/
Es rüzgârım esssssssss!..
Zannetme ki ben sana bedduâlar ederim.
Bir gün saçlarından yakalayabilmek için yaşamı, oturur Uzunkaş’ın önünde bir türkü tuttururum.
^^^^^
“Çırpınıp da şan ovaya çıkınca,
Eğlen şan ovada kal acem kızı.
Uğrun uğrun gaş altından bakınca,
Can telef oluyor gül acem gızı.
Seni seven oğlan neylesin malı.
Yumdukça gözünden döker mercanı.
Burnu fındık, ağzı gahve fincanı,
Şeker mi şerbet mi, bal acem gızı.”