Cumhuriyetin bekçileri Cumhuriyetin yüzüncü yılında gurur ve mutluluğun yanında müsaadenizle şu sözlerime yer vermek istedim Cumhuriyet ile birlikte, köklü ve kalıcı olan birçok devrim ve inkılap, cumhuriyetin ne kadar sağlam bir alt yapısının olduğunu, gelecek nesillere korunarak ulaşabileceğinin en büyük kanıtıdır. Bu duruş ve kararlılık aynı zamanda kendini cumhuriyete karşı...
Sulu sepken bir yağmur başladı güneşli dallarda kuşlar yuvalarına çekildi. Sevgili, haber yok senden günler aylar geçti mevsimler değişti gelmedin Eylül’de yeşerdi asmalar saklayıp karabüzgülü üzümlerini allanır elma ağaçlarda senin yanaklarındır Dağlar yankılanır yalnızlık sesimden can çekişir yüreğim yokluğundan sevda çığlıkları düğümlenir dilime süpürür aydınlığımı kızıl bir rüzgar hoyrat akarken...
PSİKONOT Temerküz kamplarına mültecileri yerleştirmek tarihi hafızaya saygısızlık olur mu bilemem*. Ama birilerinin iştahını kabartacağını tahmin etmek zor değildir. Zaten çalışmanın özgürleştirdiği (Arbeit macht frei) safsatasının bu sloganın icat olunmasından asırlar önce kölelik sistemleri ile ispat edilmiştir. Üzerine tartışmak bile kendi başına bir insanlık suçudur. İnsanlık suçu insana karşı işlenen...
Nasıl yüreğine alırdın diye soruyorlar….Gülümsüyorum !Beni bilenleri anlıyorum…Yaşımı , yaşamımı, acılarımı, hezeyan ve çilelerimi…İşte böyle diyorum.Bana bırakılanla yetiniyorum…Aşklar hep güldürmez ki..!Ayrılığı tadacaksın ki aşık olduğunu anlayacaksın…Ağlamayı bileceksin ki gülmek anlam kazansın..!Ve susan onca insan…Susmayın konuşun, seveniniz yoksa sevginiz var…Az şey mi bu..?Gece çok idealdir bana mesela…Ben ve ruhum yan yana , yürek yüreğe kavga ederiz., aşk yaşarız umarsızca….Sevgilimle el ele tutuşur, sahilde gezer , yosun kokusu çekerim sigara yerine…Sonra gözlerine bakarak şarkılar söylerim, bir çay bahçesi loş ışığında….Şehrimin bütün anılarını sığdırırım o kısacık saatlere…Meğer zamanım hiç yokmuş kimselere ayıracak kendimden başka..!Yalnızım diyenlere hep şaşırırım….Sonra pencereden dışarıya bakıyorum, sokaklar diyorum, ne kadar da boş… Fakat yüreğim bir o kadar dolu..!Düşünüyorum..!Onsuz ay ne kadar sönük duruyor..!Dönüp dönüp sarıldığım hayallerBakışlarındaki aşkı anlatıyor bana..!Ne yapıyorsun, kimi düşlüyorsun demedim kendime hiç…Salıverdim duygularımı, Allah ne verdiyse vursun gönlümün teline diyerek…Ben, yalnızlığımın bitmez anılarıyla dertleşiyorum, tutunduğum yüreğim de…Şuursuzca gelen ani hislerim dalgalandırıyor sakin hasretimi….Gel demiyorum sevgiliye asla, içimden geçse de…Gelmese de olur diyorum…Ben biliyorum ya sevdiğimi..!Onun mutlu olduğunu düşünürüm, onu görmesem de, gülümsediğini…Görmek te asla istemem özlemim biter hissiyle…Diyeceğim o ki..!Ben böyle çok çok mutluyum, yalnız değilim…O hep yanı başım da, tüm hücrelerimde dolaşıyor…Kalbimiz de yaşadıktan sonra…Bu şehre biz el ele girmesek te olur…Aşk yaşasın doğduğu şehir de… 04 nisan 2022 Henüz Şair Dilaver Karagöz
şu sahipsiz yaşamın yenilenen şafaklarındadevşirilirken yeryüzü ben hırçın nehirlerin akışındayorgun bir damlayım günbatımında yatağımı arıyorum rüzgâra yenilmiş yakup kuşuyumkırık kanadımın ağrısıylasığınıyorum gecenin duldasına savruldu yürek yangını mavi gök aşkımartık mutluluk mudur ölümden ötesioysaben ne ihanetlerin ne de yalanların insanıydımgülün goncası gibi hakikatin ışığı güneşi özlüyorum zaman her yola revan eyledi...
Severek yazdım. Severek yazdıklarım kabul görür müydü? Yazarlık, sonucunu bilmek istemediğim bir vazife oldu. Bahis konusu olan vazife bir ayaklanma değil elbet. Kendini bulmak ve karanlıktan kurtuluş için… Yoksa hükmeden karanlığın vahşi gururu içinde eririm. Bu benim derdim elbette. Peki, benden evvelkiler ne yapmıştı? Yapılanları kabul etmek zordu. İsyan etmek...