Mütemadiyen yılda birkaç kez ağlamak diye bir şey yoktur.
Artık kronikleşen bir senfoni vardır ortada. Ne ye ağladığını bile bilmezsin ki. Vakti ile bir hevese ne olmadı diye mi hala ya da neden uyarıları dikkate almadım diye mi. Yoksa durum zaten kendini gösteriyordu ne körmüşüm diye mi. Ya da yahu ne güzel hayallerimiz vardı niye olmadı diye mi… Gerçi o hayaller yalnızca senin hayallerin imiş.
Bu ağlamalarını kimi zaman bu hevesin tek tesellisi olanlardan gizleyerek yaparsın.
Şimdi başka bir heves yüzünden ocağına düştüğünden de gizliyorsun. Temeli olmayana mutluluk direkleri dikerek çatısı çökmesin diye çabalıyorsun. Bu çaba dediğin aslında ezilmeye dayanışın ile her şeyi anlatıyor.
Bir söz vardır ya aslanlar gibi çarpışmadığına şimdi ağla.
Aslında aslanlar gibi çarpışmanı gerektirecek bir durum yoktu. Benliği ile seni ve senden olanı şükür ve hamd ederek benimseyen biri vardı. Sana teslimiyet değildi elbette bu içinde betimlediği aşka şekil veren sen idin…
Kimi zaman sana rağmen ortak payda da her yönü ile hepiniz için bir hayat planlamıştı. Telefona sarılıp ona hüzünlü bir ses ile beni seviyor musun diye sorup evet cevabını alınca telefonu kapattığın o gece ve bu telefon konuşmasını hatırlamadığın ertesi gün zaten halin her şeyi anlatıyordu. Olmayan bir sevgiden sevgiye kaçmak istiyordun ama içmeyi tekrar ettiğin hevesin zehri seni olabilir olabilir diye zombileşmiş den beter bir ruh ile hep seni ona götürüyor idi.
Ne kadar çok kitap okuduğundan ve Türkçe kelime telaffuzlarını nasılda düzelttiğini anlatır idin. Seni gerçekten seveninde telaffuz ve kimi zaman yazım hatalarını düzeltirdin. Bu güzel katkının yanı sıra o kitaplar sana yaşanılandan ders almayı, sevginin kıymetini, kime ne söylemen gerektiğini de ve sözü muhatabına söyleyebilmeyi de öğretebilseydi… Kelimeleri düzeltmeyi öğrendin de hayatını da düzeltmeyi mümkün olan şekilde yapabileceğini öğrete bilse idi…
Azı karar çoğu zarar mana demde saklıdır.
Cebrail KÜÇÜKKOÇKAYA