ÜZÜLME Üzülme ! Yalnız değilim. Yüreği yavan insanlardan geçince, kuşlar yoldaşım oldu. Hem canım da sıkılmıyor artık. “Yere düşen her yaprağın hazin bir hikayesi varmış” diyorlar. Senin kadar güzel masal anlatamasalarda, vakıt geçiyor işte. Gündüzler kısa burada, tek sıkıntım uzun gecelerde. Bıraz da soğuk ve ayaz var, bilirsin sevmem...
Çekiştirip durma öyle sağımdan, solumdan. Ne laf anlamaz şeysin, sen öyle. Öf…aman, yettin be! De ki, tuttun ellerimden. De ki, alıp götürdün dilediğin yere. De ki, içinden geldi de ısmarladın; yedik, içtik bir şeyler. Bitmiyor ki gitmekle, yemekle, içmekle. Her şeyden önce sevgi gerek. Güven gerek, ruh gerek, ruh… anlıyor...
Uzman eğitmen kadrosu eşliğinde hayalindeki role kavuşmak isteyenler için bulunmaz bir fırsat. Efsane Yönetmen Mehmet Ali GÜNDOĞDU ve Eğitmen Metin KEÇECİ tarafından verilen ve bir ilk olan MEB onaylı ve e-devlet üzerinden görüntülenebilecek oyunculuk eğitimleri devam etmekte. Uzman eğitmen kadrosu eşliğinde hayalindeki role kavuşmak isteyenler için bulunmaz bir fırsat. Eğitimlere...
Vakit gece uyku ağır İster uyan ister bağır Sesi duymaz kulak sağır, Sesimizi duy Allah’ım! Yolumuzda yanar ışık Sevenler bayrağa aşık Deme bu işler karışık, Sesimizi duy Allah’ım! Çölde gezen yalnız tilki Sesi duyar birgün belki Sonuç değil bunlar ilki, Sesimizi duy Allah’ım! Doğru söyler yanlış yazar Cuma değil bu...
Benim gittiğim uzaklar değil, içimdeki sözlerdir. Buğday tarlalarının uykusunu, yüksek seslerin kışını, kırlangıçların akşamını geçti çocuk. Gaz lâmbasından güneşler yapıyor düşen gövdesine. Benim gittiğim o çocuğun kalbindeki gecedir. Bir kadın yemenisini tutuyor inen tokada, bir kendinden daracık odalarda. Gün iki kez bitmiş, gece bir daha siyah. Çocuk üç büyük korkuyla...
Şehir, eski dokusuyla hâlâ ayakta duruyordu. Rüzgâr, taş sokakların arasından geçerken eskiden burada yankılanan çocuk seslerini getirmeye çalışıyordu ama başarıya ulaşamıyordu. Mehmet, eski ahşap kapıyı açtığında, zamanın içeriye ne denli sinsice sızdığını fark etti. Raflarda hâlâ annesinin koyduğu porselen tabaklar vardı; eski radyosu, çalmasa da bir köşede duruyordu. Ama...