Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
10°C
İstanbul
10°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
11°C
Salı Parçalı Bulutlu
11°C
Çarşamba Az Bulutlu
13°C
Perşembe Az Bulutlu
15°C

İŞKENCE VE ZULÜM HEP AYAKTA

İŞKENCE VE ZULÜM HEP AYAKTA
10 Nisan 2023 20:47
340
A+
A-

Münzevi olup köşesine çekilmek… Köşesine çekilip münzevi olanlardan biri de benim. Daha doğrusu münzevi köşemde dostlarla selamlaşma isterken, muhatapta bulamayan biri… Bulamazken, münzevi köşemde düşüncelerimi elekten geçirip dostlara takdim ederken, “İşi bilene veriniz” emrini takdirle kabule bırakıyorum. Kabul ettiğim düşünce ıstırap… Ve ben de zaten ıstıraplarla dolu görevler edindim. Tabi ki dostların yardım ve el uzatmalarıyla ıstıraplarım hafifleyecekti… Ama olmadı. Dostlarım; kilise ve camilerde kaldı… Kilise ve camilerde düşünce olmazdı. Çünkü oralarda sadece dua edilirdi. Açıkçası dualar kolay iken, düşünceler zor ve mes’uliyet istemekteydi. Kolay dualarla değil de düşünceyle zor görevlere tırmanmak sarp ve dikenli… Zaten kolay yoldan değil zor ve dikenli yollardan ancak zirvelere tırmanılır. Ama ben irfan ve düşünce zirvelerine tırmanan bir fikir işçisi olmayı isterken, köşemde münzevi bir yaşama mahkum bırakıldım. Yarım asrı aşan düşüncenin damıtılmış ve süzülmüş iddialarım namuslu ve dürüst olmaktan başka bir iddia da değil… İddialarım, düşüncesizliğin mimarları tarafından kabul görmeyeceğini bildiğim için münzevi köşeme çekildim. Elbette susan ve kendini çürümeye terk eden biri olmayacağım. Issız köşemde bile hakikati haykıran olacağım. Bugün devlet kademelerinde yer bulanların çoğu kendi kendilerini kemale ulaştırmamış… Kendilerini kemale ulaştırmayanlar başında bulunduğu toplumu nasıl kemale ulaştırsın? Ve ne yazık ki toplum kamil olmayan yöneticileriyle cehalet hastalığında debelenmekte… Güya toplumda hastalıklar keşfedilmiş ve zulüm kaldırıldı, denmişti. Peki, ne oldu? Eski zulümler lanetlenmiş iken, yine hepsi ayakta değil mi? Ülkede yeni bir süreç başlatıldı. Bu süreç maharet midir, yoksa hıyanet midir? Ilıman sürecine damgasını vuran aydın şahsiyetler, ılıman düşüncesinde hep cehalet kokuyorlar. Ve ılımanlar ne çağın, ne de dinin ihtiyaçlarına cevap verecek durumdadır. Muhakkak olan şudur, ılımlı olanlar bilgi yüklü değilken, sadece hareketleri taklitten ibaret… Taklit edenlerin anlattıkları bayatlamış eski masallar… Halk bugün masal anlatan cahillerden ne kadar tiksinti duysa haklı, çünkü bugünküler parayla avutulan oldular. Parada şeref ararken, şeref ve haysiyetine köprü olacak değerleri uçurdular. Parayla avutulup değer yargılarına çizgi çizerken, her haksızlığı yapmayı kabullenir oldular. Çünkü para el kiriydi ve kirli para ancak haksızlığın enkaz yığınında toplanırdı. Bu enkazı toplayanlar için adalet ve helal kazanç mavi sakalın kırkıncı odası artık… Peki sosyalistler? Tabii ki dışarıdan gelen ideolojiler gibi sosyalizm de bir avuç aydın ve bir avuç öğrenci arasında yer bulabildi. Batı’dan ve dinden umduğunu bulamayanlar, bu halkın hemen Marksist olacağını sandı. Ama hep azınlıkta kaldılar. Azınlıktaki solcular ezberledikleri sloganları gerçeğe çevirmek isterken ayaklarına çelme yediler. Çelme yediler ama az da olsa bir iz bıraktılar. Marksizm ile bu toplum az da olsa yeni bir şuur kazandı. Batı kendine yakın saydığı bu fikre ince bir geçiş yaparken bizimkiler tanıma yerine peşin hükümle engel oldular. Halbuki fikir fikri doğururken, fikir dönüp düşünmeyi doğuruyordu. Çünkü fikir yoksa düşünce de yoktu. Ve hürriyet içindeki fikirler her canlı gibi kabul görmek isterdi. Ama bizim gibi toplumlarda canlı ve değişik düşünceye hürriyet yok idi. Çünkü Müslümanlar her dinde olduğu gibi kendine benzeyeni severdi. Ve kendine benzemeyeni kundağında boğmak isterdi. Ve toplum kalıplaşan fikirler altında yeni fikirlerden uzaklaşırken, peşinen ürktüklerini kabul ettiler. Kabul etmekle ilimsiz bir yaşama veya ilkel bir içgüdüye kapılandılar. Ve farklı görüşler bizim ülkede yasaklandı. Farklı düşünen ve farklı kitapları okuyanlar tutuklandı. Farklı düşünenler için ülkede yeni hapishaneler kuruldu. Düşünürler birer terörist sayıldı ve hapishanelerde süründürüldü. Ve ülke de hep bu temeller üzerine inşa edildi. Açıkçası bu ülkede ruhumuzu olgunlaştıran ne varsa yok edildi. Biz de yok edenlere fırsat verirken bu ülkedeki ezilenler ve işkence gören sınıfları oluşturduk…

Ibrahim Ayğırcı

ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.