

Takvimden yapraklar düşerken, yıllar nehir gibi akıyor.
Bakıyorum hazan aynasına; cam buğulu ve dumanlı…
O buğuda üç ayrı çehre beliriyor birden;
Aynı camda üç ayrı zaman, üç ayrı insan hali.
Biri hazan aynasında; Kıyıda dalgaları sayan bir çocuk kadar sabırsız…
Zamanı bitmez bir oyun sanan, saf bir telaş içinde;
Kaybetmenin burukluğunu henüz hiç tatmamış.
Diğeri hazan aynasında; Limanları zorlayan hırçın dalgalar kadar coşkun…
Hayatı bir fırtına gibi göğüsleyen o mağrur duruşuyla,
Yorulmak nedir bilmeyen bir kavganın tam içinde.
Ve bir diğeri beliriyor hazan aynasında; Fırtınası çoktan dinmiş, gönlü durulmuş…
Kış güneşinin altında huzurla dinlenen bir dağ misali,
Sükûnetin derinliğini her nefeste kuşanmış.
Meğer hayat o hazan aynasında;
Avuçlarımızdan süzülen bir rüya, bir gölgeymiş.
Sahi, ne zaman geçti bunca kış, bunca yıl?
Hangi ara dindi o çocuksu, o deli heyecan?
Mevsimler el değiştirirken, ömürden eksiliyor zaman,
Şimdi hazan aynasında bir yaprak daha düşüyor…
Kar örtüyor hatıraları; ama silmiyor, saklıyor.
Bizden geriye kalan ise sadece;
Ruhumuzun derininde saklı kalan o masum güzellikler…
Aynur Karakuzu Cengiz