Eskiden dostluklar vardı. Köylü köyünde, şehirli şehrinde dostuyla yaşardı. Herkesin hayatı dostuyla tek yaşamdı. Dünya daha bir küçüktü. İnsanların birkaç dostu olurdu ama dostlarıyla beraber hitap ve muhatap bir haldeydi. Ama bugünün sanal dünyasında bire bir sabit dostluklar kalmadı.
Dostlarla beraber çocuklar da değişti. Çocuklarımız da artık bizi tanımıyor. Doğrularımızı tanımadıklarımıza nasıl anlatacağız? Doğrularımızı tanımadıklarımıza feda mı edeceğiz? Feda etsek de doğrularımız karşısında hep anlaşılmayan olmaktayız. Çünkü doğru ve düzgün saydıklarımız çocuklarımızı yormaktadır. Peki, doğrularımız daima yanlış tefsir ediliyorsa, yanlışlarımızı daima teşhir etmeye lüzum mu kalır? Acaba biz kendi kendimizle alay mı ediyoruz? Doğruların gücü derken irfan abidelerimiz karşısında alay konusu olan bizleriz. Çünkü çocuklarımızın karşısında öyle yanlış anlaşılıyoruz ki… Çocuklarımız iletişim denilen sanal dünyanın belalarını kabul ediyor ama bize gelince doğrularımızı tatbikat nedense onlara çok zor geliyor. Daha doğrusu hayal dünyasını yaşamak isteyen çocuklarımızın hırs ve kolay şöhret ihtirasları adını bilmediğimiz madenler gibi çoğalıyor. Hayatları bizimle başladı ama bizimle bitecek gibi değildir. Ve değişen zamanın takvimden kopardığı yapraklar durmadan çoğalmakta… Sonraları felaket felaketi kovalamaktadır. Felaketin en büyüğü çocuğumuzun iletişim aracının kucağında bizi tanımadan büyümesidir. Yaralanan ana baba gururudur ve ana babanın gurur dolu pencereleri kapatsam mı yoksa kapatmasam diye girdiği çelişki dolu bir hayatın başlaması… Ebeveynler çocuklarını fethedemese kimi fethedecek? Biriktireceği servetle fethedebilir mi? Ama servet biriktirmesi de dert, biriktirmemesi de… Nasılsa biriktirse de suç oluyor, biriktirmese de… İki durumda da çocuklar ya ana babaya, ya da kendi aralarında servet için birbiriyle kavga ediyor… Daha doğrusu aynı aptal hırsla ve aynı çılgınlıkla birbirine benziyorlar. Öyleyse çocuklarımız bir hastalığa kapıldılar. Bu hastalık iletişim aracı denilen belanın marifetidir. Çünkü iletişim aracı telefonlar artık sadece iletişim emrinde kullanılmıyor. Ne yazık ki kendi mecrasında kullanılmayan bu akıllı mı yoksa deli mi denilen bilgisayarlı telefonlar önce duygularını öldürdü daha sonra da onları… Anlattıklarım bir hikaye değil. Ne yazık ki bu dram dolu gerçeklerimizle yaşamak zorundayız. Zekasına değil de hilekar oluşuna isyan ettiğim iletişimin mucitleri çocuklarımızı himayesine alması. Evet, savaşlarla kaybolmadık ama sanal dünyanın ayak oyunlarıyla kaybolan bir nesil olacağız… Çünkü çocukları ele geçiren İletişimin ülkesi kudurdu. Kuduran ülke kendi çağındaki tüm çocukları birbirine benzetti. Hiç kimsenin kendine göre bir dünyası kalmadı artık. Açıkçası birbiriyle göbek bağını bağlayan acayip bir nesil yarattılar… … Kafam bozuk ebeveynlere… Çünkü çocuklarını iletişimin mucitlerine kaptırırken, artık kötü niyetli rejisörler ile anlaşılmayan bir hayal dünyaları oluştu çocukların… Değişen çocuklar iletişimin vatanına bağlı kanatsız kuş olurken, unuttukları bu vatan; kuş ile kartalı aynı çuvala koymakta.
İbrahim Ayğırcı