Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Değerli Yazar Ahmet Dokuzoğlu Röportajı

Değerli Yazar Ahmet Dokuzoğlu Röportajı

Değerli Yazar Ahmet Dokuzoğlu ile sohbet…

Röportaj: Yiğit

Betül FIRAT: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Ahmet Dokuzoğlu: 1956 yılında Kadirli’de doğmuşum.

Adana Borsa Lisesi 1977 yılı mezunuyum. Üniversiteyi terör olayları nedeniyle kazandığım halde, kaydımı yaptıramadım. Daha sonra 1993 yılında askerlik dönüşü çalışarak, Açık Öğretim Fakültesi İşletme bölümünü bitirdim.

Betül FIRAT: İlk romanınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz?

Ahmet Dokuzoğlu: Çocukluğumdan bu yana şiir yazardım. İlk şiir kitabım ‘AL SEVGİNİ’ den sonra hikâye yazmaya başlamıştım. Kendi aile hikâyemiz olan ‘ANA OCAĞI’ nı yazdıktan sonra ondan çok etkilendim. Rahmetli biraderim ve diğer aile fertleri de çok etkilendiler ve hikâyeyi genişletmemi istediler. Ben de o hikâye kahramanını ‘ÇUKURAĞALI’ romanıyla genişlettim ve ortaya güzel bir roman çıktı. Bundan sonra da roman yazma düşüncemi genişletmek istiyorum. Bu yolda okuyuculardan olumlu tepkiler alıyorum. 

“İlk kitap” hem yazar hem yayınevi açısından birlikte yeni bir yola çıkma heyecanını taşır.

Siz “ilk kitap” olgusuyla ilgili neler söylemek istersiniz?

Ahmet Dokuzoğlu: Lise yıllarında edebiyat öğretmenlerim yazılarımı beğenir ve yazılıdan hep on verirlerdi. Okul yıllığımda bile ileride yazar olacağımı yazmışlardı. Fakat ilk kitabım, hikâyem ve şiirlerim bende kaybolma endişesini taşıdı. O nedenle alelacele amatörce bir kitap çıkarmıştım. Ama şiirlerimin takdir toplaması nedeniyle, basında sık sık yer almaya başladım ve yeni bir şeyler vermem gerektiğine inandım. Hikâye, fıkra ve şiirle bunu genişlettim. Artık o aşamaları geçtik. Şimdi roman yazmaya çalışıyorum. Bizim buralardan yazar, şair çok çıkar. Halkın sözlü edebiyatı hala öndedir. Havasından mıdır suyundan mıdır bilemem, ama bir Yaşar Kemal ustamızın yerini de kimse dolduramaz, ama onun kadar başarılı olursam ne mutlu bana!

Betül FIRAT: Romanda önemli olan bir diğer unsur nedir?

Ahmet Dokuzoğlu: Bir yazar yazılarını yazarken, birçok şeyleri gözetmesi lazım. Bunlardan birincisi çevreyi tanıtması, olayın geçtiği yılları iyi anlatması, yazdıklarıyla okuyucuya bir şeyler sunması gerekir. Yazılanlar okuyucuyu etkilemeli ve onu aydınlatmalıdır. Yoksa kelimelerin ahenk içinde sıralanması bir yazı tipi değildir.

Betül FIRAT: Yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?

Ahmet Dokuzoğlu: Roman yazmanın birçok türleri vardır. Benim romanlarımda olaylar yaşanmış gibi gelişir. Belli bir kalabalık oluştuğunda kahramanlar yazarın önüne geçer ve hikâyeyi kendileri bitirirler. Birçok okuyucum şunları söyler; “Olayları okuyucuya yaşatıyorsun.” Bu önemli bir tespittir. Roman, okuyanı sıkmamalı, onu olayların arkasından sürüklemeli. En sonunda da okuyucuya güzel bir hikâye sunmalı. Okuyucu olayların etkisinde kalıyorsa, bence iyi bir yazarsındır. Yoksa okuyucu seni bırakır. Kitapların da okunmaz.

Betül FIRAT: Okuyucularla iletişim deneyimlerinizde sizi derinden etkileyen durumlar oldu mu?

Ahmet Dokuzoğlu: Türkiye’de okuyucu çok azdır. Ama çok iyi okuyucularda vardır. Onlar olmasa bizlerin kitap yazma hevesi kalmaz. Benim de öyle güzel okuyucularım çok vardır. Bir defasında bir okuyucum yanıma geldi, kitabını okudum, çok güzel olmuş, dedi. Ben de biraz kahırlı konuştum; acaba kitabımı okuyorlar mıdır ki dedim. Adam benim bir şiirimi ezbere okudu. Bu şahıs bir doktordu ve ben onun karşısında ağladım. Bu çok güzel bir olaydı. Yine bir arkadaşımın üç kızı vardı. Bize ziyarete gelmişlerdi. Üçü de kocaman şiir kitabımı ezberlemişlerdi. Bunun gibi sayısız güzel olaylar yaşadım. Ülkenin her tarafından mektuplar alıyordum, artık gelmiyor, sosyal medyadan takip ediyorlar. Günümüzde her şey dijital ortamda artık!

Betül FIRAT: Sizce bir roman kitabı hangi özellikleri taşımalıdır?

Ahmet Dokuzoğlu: Bence romanın en önemli şekli okuyucuyu sürüklemelidir. Onu gerçek bir olaymış gibi inandırmalı, insana bir hayat dersi vermelidir. Bunlar varsa bir romanda okuyucu seni bırakmaz. Elbette ki gerçeklerin romanı olmaz, ama yazar yaşadıklarını öyle bir şekle sokar ki okuyucu buna inanır ve seni hiç unutmaz.

Betül FIRAT: Yeni yazar adaylarına önerileriniz nelerdir?

Ahmet Dokuzoğlu: Ben binlerce kitap okudum. Okuduklarımın kime ait olduğunu hiç merak etmedim. Şimdiki aklım olsaydı, her kitabın özetini yazar ve altına yazarının adını yazardım. Şimdi sorsalar, şu kitabı okudun mu deseler ne yazarını hatırlarım ne de kitabın adını. Ama olayları yaşamış gibi bilirim. Onlar da çok okusunlar ve dediklerimi yapsınlar. Yarın bir gazeteci şu kitabı okudun mu diye sorunca mahcup olmasınlar.

Betül FIRAT: En sevdiğiniz roman hangisidir?

Ahmet Dokuzoğlu: Ben okumaya ‘İnce Memed’ romanıyla başladım. Belki yöremizi anlattığından belki de kahramanların tanıdık olmasından çok sevdim. Yıllar önce okumama rağmen geçen yıllarda dört cildini de yeniden okudum. Tabii yöremizde buna benzer kitaplar vardır, fakat usta, biraz eskilerden bahsettiğinden, tarih kitabı gibi algıladık.

Betül FIRAT: Güzel ve keyifli bir sohbetti. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Ahmet Dokuzoğlu: Şunu hatırlatmak isterim. Bizler kalem emekçileriyiz. Kimimiz emekli, kimimiz çiftçi, kimimiz zengin, kimimiz fakiriz. Ama hepimiz bir yerlerden yardım bekleriz. Bu belediyeler olabilir, kaymakamlıklar, valilikler olabilir. Her kurumda bir kültür müdürlüğü vardır. Bunlar bize yardımcı olmalı, okullarda çocuklarımıza bizler tanıtılmalıdır. Bizlerin hayat hikâyeleri onlara duyurulmalı, çocuklar bizleri iyi örnek görmelidir. Ayrıca kitaplarımız devlet tarafından satın alınmalı ve kütüphanelere okunmak üzere verilmelidir. Bu istekler bütün kalem arkadaşlarımızın isteğidir.

Ben Kadirli’de yaşıyorum, emekliyim. Ayrıca köyde çiftçilikle uğraşıyorum. Benim gibi kişi çok azdır.  Beş yüze yakın şiirim var. Yüzün üzerinde hikâyem, bir o kadar da bestem var. Türkülerimin klibini de kendim yapıyorum, ancak sosyal medyada yayımlayabiliyorum. Devletin televizyonu beni göremez miydi? Onlara da kırgınım. Ben öldükten sonra adımı sokaklara vermeleri bana bir şey vermez. Şu an sahip çıkmalarını beklerim.

Bu röportaj nedeniyle ilginize çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız!

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.