Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
9°C
İstanbul
9°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C
Salı Çok Bulutlu
11°C
Çarşamba Az Bulutlu
13°C

BİTMEYEN DERDİM

BİTMEYEN DERDİM
28 Ekim 2022 22:50
354
A+
A-

Yazılarım tarihsiz şikayetlerle dolu. Şikayet ezeli dert çünkü benimle beraber yaşıyor. Şikayet benim kaderim iken ve kader de karanlıklar içinde iken, kara kış belimi büktü. Kış kıyamet kapımı çaldı. Kapıda olan gecikmeli gelen kışların en serti idi. Kapı kırılırcasına çalınmakta idi. Açılan kapıda rüzgar uğuldar, kar toz bulutu, şiddetli fırtına camları döverken aile fertleriyle içeride tıkalı kalırken çok zor olsa gerek. Kar ve fırtına ile başlayan çok soğuk bir kış günü… Bugün, yarın ve yarından sonra yaralı bir aslan gibi içeride kalacağım. Penceremin önünde kar birikecek ve belki de kızacağım soğuğa ve yaralı halime. Ama kitap okuma zevkini yakalayacağım. Kitap okuyacağım ve yatağımda yuvarlanacağım. Yazı yazmak ise; bulduğum ışık olacak. Bulduğum ışıkla o kadar bahtiyarım ki coğrafik kaderime kızamıyorum bile. Düşünüyorum ve düşüncelerimi kağıda geçiriyorum. Kağıt da somurtmuyor. Herhalde o da yaralı halimi biliyor ki bana cilve yapmaktan geri kalmıyor. Kelimeler de aynı kışın rüzgarı gibi içime doluyor ve ben de onları yazıya geçirirken geldiği gibi uçup gitmiyor. Kendimi de ikna edebiliyorum. Çünkü bu ikna olmaz, bu açgözlü vücudu yazı olmadan başka neyle doyurabilirim ki. Yazıyla kendimi doyururken, okuyucularımın bazıları beni yazılarımın başlıklarıyla çağırmaları sevgiyi bekleyen her yazar gibi beni de sevindirmektedir. Tabii ki okuyucularımın karşısında pınarımı yalnız bir su kaynağı olarak bırakmak istemem. Pınarımın başında okuyucularımı selamlayan kuş cıvıltılarıyla ve etrafını süsleyen çiçeklerle donatmak isterim. Okuyucularımın rast gele bir pınardan su içmemeleri için her gün pınarımı biraz daha az kusursuz hale getirmek için çaba sarf ederim. Çaba sarf ederken, çiçeklerimin dikenli olmamasına dikkat ederim ama yine de aralarına dikenli otların karışmasına engel olamam.

Kaderin mirasını isteklerimiz değil, ancak bulacağımız kadarını yeriz. Doğru muydu, değil miydi, onu da bilmiyorum ama bildiğim aldanmak ezeli bir şifaydı. Çünkü küçük tezatlar içinde bocalarken kaderden başkasını aramaktan vazgeçeli yıllar oluyor. Hayatı çiçekleriyle ve dikenleriyle beraber yaşamayı öğrenirken, sadece kalemden dökülenlerden teselli arıyorum. Kalem dışında saadetin hiçbir zaman farkına varmadım. Zaten kimseden ne heykelimin dikilmesini bekledim, ne de varlık içinde yaşatılmayı. Ama ben yine de yazardım ve yazmak için düşünürdüm. Ve düşününce suçlandım. Çünkü bu ülkede birilerine karşı düşünmek suçtu. Bu suçu benden önce babam işlemişti. Ondan önce de dedem. Muhakkak, onlar bu suçları birilerine karşı olsun diye işlemediler. Ama arada muhakkak suçun ucu birilerine dokunuyordu. Bu birileri doğruların değil de yanlışların peşinde olanlardı. Belki bu yanlışları ilk gören olurken, suç sayılacak hatalar dededen toruna görülmeye başlanmıştı.

Bugün sosyolojik tahliller üzerinde durdum. Ama düşünmeden önce kendimi yazının içinde buldum. Yazar, yazı yazmadan önce konu hakkında kitap karıştırması ve talim yapması gerekmektedir. Ben de araştırıyorum ve gereken çalışmayı yapmama rağmen, toplum beni şaşırtmakta… Kabul etmediğim herkes sahtekarlıkla palazlanmak istemekte… Sahtekarlar kendini despotlukla kabul ettirirken, kabul edenler kaba kuvvete saygı duyduğunun haberini vermektedir. Söz babası Şirazi der ki; eğer hükümdar mahiyetindeki köylüden zorla bir yumurta alırsa, yardımcıları köylünün tavuklarının sürüsünü talan eder. Biz de öyle mi olduk? Herhalde hep beraber alın terini çöpe döktük. Alın teri olan kabiliyetimize ve bilgimize düşman olurken, çoğumuz haram kazanç için kah paralı asker oluyor, kah birbirine saldıran haydut… Bu işte öyle ilerledik ki kardeş kardeşinin ciğerini söktüğünün farkında bile değil.

Ibrahim Ayğırcı

ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.