Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Çok Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
24°C
Cuma Çok Bulutlu
24°C
Cumartesi Çok Bulutlu
25°C
Pazar Çok Bulutlu
17°C

BABASININ YOLUNDA

BABASININ YOLUNDA
5 Mart 2025 14:49
6
A+
A-

Sanat TV bekleme salonu. Konuğumla birlikte biraz sonra yapacağımız söyleşi için bekliyoruz. İçeriye neşeli, güler yüzlü, cıvıl cıvıl iki kadın girdi . Onlar, söyleşiyi bitirmiş olmanın mutluluğu ve kıvancı içinde. Biri söyleşiyi yapan öğrencim Özlem TANIŞ, öbürü konuk yazar Gonca Rubacı.

Sanatın birleştirici gücü, buluşturdu bizi. Yaşama sevinci ile dolu, içi kıpır kıpır , kendi deyimiyle ” gülünce gözlerinin içi gülen” güzel insan Gonca .

“Size kitabımı armağan etmek istiyorum” diye coşkuyla seslendi bana. Coşkusu, sesine yansımıştı. Büyük bir incelikle imzalayarak armağan etti. Teşekkür ederek aldım bu en güzel armağanı.

Eve gelir gelmez elime aldım kitabı. Adına “Merdiven” demiş. Kapağına da anlamını yazmış.

” Köprüdür merdiven

Geçmiş ile gelecek arasında

Bir baba ile çocuk arasında. “

Bu ne sevgi! Bir kız babasını bu denli mi sever? Baba kız, ana oğul sevgisini bilirdim de bu denli hayranlığa ilk kez tanık oluyorum desem yeridir. Zaten içi sevgi dolu bir kız. Baba sevgisini, aile sevgisini, çocukluğunun geçtiği yerlere, okuduğu okullara , yaşadığı kente, tuttuğu takımlara duyduğu sevgiyi öylesine güzel öylesine doğal ve yalın anlatmış ki.. Hele Atatürk sevgisi , cumhuriyet kazanımlarını koruma isteği ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığı yurtseverliğinin ne denli güçlü olduğunu gösteriyor.

Merdiven denilince usuma hep Ahmet Haşim’in Merdiven şiiri gelir. Hepiniz anımsarsınız:

“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak” diye bellediğimiz şiiri. Burada “merdiven” i bir simge olarak kabul eder, aslında yaşamın evrelerini ( çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık dönemlerini) anlattığını düşündüğümüz şiir.

Gonca Rubacı da çocukluğundan başlayarak anlatmaya başlamış kitabına. Adının anlamını ve öyküsünü kendi tümcelerinden öğrendik. Gonca sözcüğünün henüz açılmamış ya da açmak üzere olan çiçek , tomurcuk anlamına geldiğini.

” Hepimiz kendi toprağında büyüyen çiçekleriz aslında. Kimimiz mevsimlik, kimimiz ömürlük, kimimiz açmayı bekleyen goncayız. “

Ne de güzel anlatmış değil mi?

Adını çok sevdiği de anlaşılıyor bu açıklamadan.

Sonra da soyadlarının nereden geldiğini, annesi ile babasının evliliğini, geniş ailesini, en çok da babasına duyduğu sevgiyi, hayranlığı. En çok da ” efsane” olarak adlandırdığı babasına yer vermiş.

Hareketli bir çocukmuş Gonca. Sarı saçlı bebek, büyüdükçe “sarı fırtına ” oluvermiş. Yaşama sevinci ile dolmuş yüreği. İnsan yüreği ile nasıl bakarsan öyle biçimlenirmiş yaşamı. Herşeyin, içindeki çocukta saklı olduğuna inanmış. O çocuğu ne denli seversek, koruyup kollayabilirsek, bu acımasız düzene karşı daha güçlü, daha mutlu olabiliriz. Babasından ayaklarını yere sağlam basmayı öğrenmişti babasından.

Bu kitapta kent kültüründen yansımalar da var. Aile gezmeleri, dostluklar, gelenekler, bayramlaşmalar, yaşlıların ölümleriyle yaşanan acılar, yeri doldurulamaz boşluklar….İçinde yaşadığımız döneme ilişkin eleştiri ve özelleştiriler.. Rant uğruna kesilen asırlık zeytin ağaçları.Barışın , umudun, bilgeliğin simgesi zeytinliklerin talan edilmesi.

“İnsanların iş, sosyal ve özel yaşamlarında çalışmak, emek vermek, üretmek yerine kolaycılığa, haksız yollardan bir yerlere gelmeye çalışmaları ve bunları övünç kaynağı saymaları…”

Ne denli acı ama gerçek saptama.

Dedelerine, aile büyüklerine olan hayranlık derecesindeki sevgisini şu tümcelerle anlatır:

“Ben Atatürk’ün, cumhuriyetin kızı olarak dedelerimin yerine anlatayım. Doğru yaşamışlar, dürüst yaşamışlar, çalmamışlar, çırpmamışlar. Yurtlarını çok sevmişler..” İmrenilecek, gurur duyulacak bir aile. Ne güzel erdemlere sahipler. Belki de kimilerinin kulağına küpe olur.

Kitabının her tümcesinde, her sözcüğünde babasına olan hayranlığını dile getirir. Şampiyon bir takımın futbolcusu olmasından avukatlık mesleğine, iyi bir aile babası olmasından taş işlemedeki ustalığına dek her özelliğini özenle anlatmış. ” Hüzün, babama yakışan en son sözcüktür. Ona gülmeler yakışırdı. İnsanları güldürmeyi çok severdi. İnsanları mutlu görmek onun için çok önemliydi.”

Gerçekten ne güzel özellik, ne büyük erdem. Keşke herkes onun gibi bakabilse yaşama, diye düşünmeden edemiyor insan.

Kolayca okunan, akıcı, doğal, içten, yalın ve sıcak bir dili sürükleyici bir anlatımı olan bu kitap , gerçekten okunmaya değer. İnsana yaşama sevinci veren, taşı, toprağı, ağacı, çiçeği sevdiren bir yapıt. Kent kültürünü benimsemiş, kente sahip çıkma sorumluluğu üstlenmiş bir yazardan öğrenecek çok şey var. Kimileyin bilgileniyor, kimilerinin duygulanıyorsunuz. Kimileyin gülüyor, kimileyin gözyaşlarınız sel olup akıyor.

Bir çocuğun gözünden akan yaşlar gibi kaleminden dökülmüş sözcükler ve tümceler. Öylesine içten, öylesine doğal ve öylesine sıcak. Bir çırpıda okunuveren, elinizden bırakmayacağınız bu kitap İrfan Rubacı’yı yakından tanıyan takım arkadaşları, dostları tarafından yazılmış yazılarla son buluyor.

Babasının yolunda yürüyen, taşlara ruh veren, taşların kalbine giren taş işleme sanatçısı. Çağdaş, doğa sever, yurtsever, yüreği sevgi dolu, sporcu yazar.

İçindeki çocuk hiç büyümesin.

Zeki BAŞTÜRK

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.