Âşıklar tarafından -genellikle on bir hece vezni ile-yazılan, çağdaşı veya kendilerinden daha önce yaşamış olan şairlerin mahlaslarına ve onların sahip olduğu birtakım vasıflarına yer verilen şiirlerdir şairnâmeler. Bu şiirler Şuarâ tezkireleri kadar önemli olmasa da şairlerimizin memleketi, adı, hatta fiziki ve rûhi yapısı gibi vasıflarını yansıtmaları bakımından önemlidir de. Hele de bir şairin başka bir şair tarafından ele alınıp da değerlendirilmiş olması bence çok mühim bir olaydır. Ele alınan bu şaire ait pek çok bilgi bir araya getirildiğinde ortaya o şaire ait yepyeni bilgiler ortaya çıkmış olur bir yerde. İşte bu yüzdendir ki şairnâme dediğimiz bu tür şiirler şairler hakkında yapılacak araştırmalarda önemli bir kaynak teşkil ederler. Ha bu noktada şu da olabilir; bir şair hakkında şairnâme yazan kişinin mutlaka şahsi kanaatinin de bulunacağını düşünürsek, bu şiirlerde verilen bilgileri ihtiyatla karşılamamız lazım gelir derim.
Edebiyatımızda ilk şairnâme kime ait acaba derseniz? 16. Yüzyıl şairlerinden İşretî size göz kırpar uzaktan uzağa sorunuza cevap olarak… Âşık Edebiyatımızda ise ilk şairnâme örneğini Âşık Ömer ortaya koymuştur denebilir. İlk yazılan şairnâmelerde Halk ve Divan şairleri sanki birlikte işlenmiştir. Ancak bu birlikte mütalaa etme fikri nedense gittikçe zayıflamıştır. Şairnâmelerde sadece âşıklara yer verilmediğini görürüz bu konuyu iyi incelersek. Âşıklar yanında divan şairlerine ve halk hikayeleri kahramanlarına da yer verildiğini görüyoruz. Âşık Ömer ile Gubârî’nin şairnâmesinin dörtlük sayısının bir hayli kabarık olduğunu biliyoruz. Yine şairnâme yazanlardan Hızrî, Noksanî, Şeref Taşlıova, Gürünlü Gülhânî, Reyhanî, Sefil Selimî anılmaya değer şairlerimizdir/aşıklarımızdır bu konuda.
Yazılış sebebi ne olursa olsun bu şiirler şairlerimizi konu edinmişlerdir. Genellikle de koşma türünde söylenmiş/yazılmışlardır. Divan tarzı şeklinde ya da sekiz heceli örnekler varsa da bunların varlığı genel kanaatimizi aslında pek de değiştirmez. Yine de burada Divan şiiri tarzında yazan bilim adamımız Cem Dilçin’den bahsetmeden geçersem pek ayıp etmiş olurum diye düşünüyorum. Cem Dilçin’in çeşitli başlıklarda yazmış olduğu şiiri 162 beyit olup aruz vezniyle yazılmıştır. Bu şairnâmede Divan şiirinin önde gelen isimleri (Kadı Burhaneddin, Yunus, Necatî, , Fuzûli, Bâkî, Nedim, Şey Galib vs.)konu edilmiştir. Cem Dilçin Hocamız bu şiirinde zikredilen şairlerimiz hakkında kendi kanaatine de fazlasıyla yer vermiş görünüyor Âşık Ömer Şairnamesinden bir bölüm vermek konuyu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır sanırım:
(I)
Olmak ister isen gönül zû-fünûn
Derûnî zikreyle ganî Yezdân’ı
Be-emr-i sâni’i sun’i Kâf u Nun
Yarattı âlem-i kevn ü mekânı
(II)
Sultan Nesîmî’dir cümleye serdâr
Esrâr-ı aşkı ol eyledi izhâr
Derisin yüzdüler etmedi inkâr
Cânâna erince terk etti canı…
Yukarıda şuarâ tezkirelerinden bahsetmemiş olsam da şöyle bir dokunup geçtim ya; bu tezkirelerin şairnamelere benzemesi nedeniyle burada kısaca bahsetmem gerekir sanıyorum. Tezkireler; şairlerin hayatı hakkında bilgiler içerdiği için çok önemli eserlerdir. Tezkireci ele aldığı şairlerin kişilikleri ve eserleri üzerine de değerlendirmeler yapar. Bu nedenle edebi eleştiri içerdiği söylenebilir. Tezkire dediğimiz eserler çağına ait bir edebiyat ürünüdür de… Tezkire yazma geleneği tâ 15. Yüzyıla dayanır. Orada gördüğümüz tezkirecinin en babası olarak bilinen kişi Ali Şir Nevâî’dir. Tezkireler genellikle nesir olarak yazılır. Fakat aralarında manzum girdiler de olabilir.