Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
9°C
İstanbul
9°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C
Salı Çok Bulutlu
11°C
Çarşamba Az Bulutlu
13°C

Mavi Ceketli Adam Masalı

Mavi Ceketli Adam Masalı
16 Mayıs 2022 21:09
1.063
A+
A-

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bulutlar ülkesi denen kocaman bir yer varmış. Bu yer öyle ya rahat mı rahat ferah mı ferah bir mekân imiş. Buranın halkı mutluluğu meslek, bulutları mesken edinmiş. Derdi tasayı kafasında bitirmiş insanlar imiş. Bu insanlara soracak olsan dünyada onlardan daha keyiflisi yok imiş. Onlar, bu dünyaya yorulmaksızın hep yatmayı bilirmiş. Bu halk öyle ki ayağına yük olur diye ayaklarına ne terlik ne ayakkabı giyermiş. Anlayacağınız bunlar epeyce gamsız insanlar imiş. Gel gelelim eğlenceyi hiç sevmezlermiş. Yani eğlence dediğim ne dans eder ne koşar nede başka eğlencelerle uğraşmazmış. Varsın yoksun armut piş ağzıma düş derlermiş. 

 Ama her insan bir olacak değil ya! bulutlar ülkesinde garip mi garip gizemli mi gizemli bir adam yaşarmış. Bu garip adamı kim görse saklanacak delik ararmış. Eee çok da haksız değillermiş. Bu adam ayağına hem ayakkabı giyer hem koşarmış. Hep yapacak iş ararmış. Düşünmekte onun en sevdiği işmiş. Her zaman evinin balkonuna çıkar, çayıdır, kahvesidir o gün ne içmek isterse çıkar balkonuna hem içer hem düşünürmüş. Bu yüzden kim onun komşusu ise onu görünce siniri bozulur perdelerini çekermiş. 

 Günlerden bir gün bu garip adam, her gün ayakkabısını giyip, her zaman koştuğu yerden koşup geçmez olmuş. Öyledir ya komşuları da onu balkonunda içerken görmez olmuş. Aralarında kulaktan kulağa garip adamı konuşurlarmış. Acaba bugün gelir mi, yarın gelir mi, diye düşünüp dururken, en nihayetinde bu adamın garipliğinin geçtiğini, onunda herkes gibi mutlu olduğunu düşünmüşler. Nede olsa kestirip atmakta bulutlar ülkesi sakinlerinin en sevdiği işmiş. Hem adamın da arkadaşı pek yokmuş. Kimden öğreneceğiz deyip bu konuyu da kestirip atmışlar. 

 En nihayetinde bir gün görünür olmuş garip adam. Eski köye yeni adet getirdim der gibi mavi bir ceketle çıkagelmiş. Yine bu rahat ülkenin sakinleri beğenmemiş, burun kıvırmışlar mavi ceketli adama. Ama bu sefer dahada bir değişikmiş mavi ceketli adam. Ne koşuyor ne ayakkabı giyiyormuş. Üstüne üstlük kimseye de sırıtıp bakmaz olmuş. Eh bu da yeni acayipliği herhalde mavi ceketli adamın deyip, yine bir güzel kestirip atmışlar 

 Gel zaman git zaman bulutlar ülkesinin sakinleri bu sefer de somurtan, evinden çıkmayan, gülmeyen, hiçbir yaralı parmağa dahi işemeyen bu mavi ceketli adamı doğru bulmaz olmuşlar. Bir yandan da merak etmeden de duramıyorlarmış. Hep bir şeyleri bahane eder mavi ceketli adama sorular sorar, bir şeyler isterlermiş. Bu seferde mavi ceketli adam onları gördüğünde kaçacak delik arar olmuş. Evine gelenlere kapıyı açmaz, halini hatırını sorana da pek bir şey söylemezmiş. Halk bu tavrından sonra mavi ceketli adama iyice bilenmiş. Hep bir ağızdan mavi ceketli adamı koca padişaha söylemişler. ”Padişahım ülkemizde mavi ceketli adam belası var. Hep farklı bir şeyler tutturur. Hiç bizim ettiğimiz işi etmez, inadımıza gidip aksini eder.” demişler. Bunun üzerine koca padişah adamlarına emretmiş  ”Gidin getirin bakayım şu mavi ceketli adamı. Görelim ne derdi varmış,” Sadık kulları da gitmiş yaka paça koca padişahın huzuruna getirmiş mavi ceketli adamı. 

Koca padişah kükremiş ”Ey gafil kulum seni buraya ben getirttim. Söyle hele ayakkabı ile ceket giyer olmuşsun, hep bir garip, aykırı gezer imişsin. De bakayım astı astarı var mıdır bu işin?” Mavi ceketli adam padişahın sözlerini elbette işitmişti ama gözleri yanındaki güzeller güzeli genç sultana takılı kalmış, dili sanki lal, aklı başı viran, gönlü ise yerle yeksan olmuş. Genç sultanın, yüzü gözü üsküf yanaklarına işlemiş bir zülüf. Kaşı kemane gözlerine olmalı avare. Akıl etti Mavi ceketli adam ve söyledi, Zavallı başına geleceklerden bir haber ”Ey kocalar kocası, haşmetli padişahım. Ben, aciz kulunuz, hiç ister miydim bu hal tavırda huzurunuza iştihar etmeyi. Lütfedin bağışlayın çok ama çok beğendim yanınızdaki efendimi. Boynum kıldan ince, afeti azam geldi başıma, vurgun yedim genç yaşımda, aşk tuttu beni yüce padişahım.”  

Yüceler yücesi eydur ”Bre gafil, bre deyyus, gök ceketli öküz. Bağışlanmak için, yalvarmak için çıktığın divanıma, benim güzellerin en güzeli kızıma meylederek mi karşılık verirsin, alçak itin dölü. Söyle bakayım hangi eziyet paklar seni.” üzerine mavi ceketli adam söylemiş ” haşmetmeabları affedin bu şaşkını fakat başım O’nun yolu uğruna ucuz bir bedeldir. Alın bu aciz kelleyi veya bağışlayın getirsin size o’ billur güzelliği.” İşitmiş halk, billur güzelliği getirecek olan o eri. Baş koymuş mavi ceketli deli, getirecekmiş padişahların bile eremediği güzelliği. Padişah eydur ”billur-u şatafat senin pis, körpe eline mi kaldı ey kendini bilmez it. Öyleyse git öl kurtulmuş olur halkım senin gibi serseriden.” 

 Mavi ceketli adam baş koyduğu yola kendini vermiş. Olmuş bir avare. Bulut mekânda az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Yolu varmış bulutlu olmayan diyara. Yürümüş düşmüş tenhaya. O kadar yürümüş ki artık kendi de bilmez olmuş neden düştüğünü ıssıza. Bir mavi ceketi bir kendi kalmış çölün ortasında. Karşısında bir göl bir de akbaba.  

Akbaba eydur ”söyle bakalım ey körpecik sen mi daha kamilsindir, ben mi” 

 Mavi ceketli adam akbabayı şöyle bir süzdü, düşündü ve söyledi ”Ey akbaba, ne sen daha kamilsindir ne ben ikimizde *kal (olmamış, ham) elma gibi savrulmuşuz şu çöle. Hele bir izin ver de varayım yoluma.” 

  Akbaba eydur ” ey avare, çölün yolcusu… ne ben elmaya benzerim ne sen. Söyle bakayım hangimiz *kaldır.” 

 Mavi ceketli adam düşünüp tarmış hangisi daha kaldır. Sonunda karar vermiş akbabaya söylemeye”ey akbaba hazretleri, sen kal değilsin. Burada kim bilir kaç yüz yıldır beni beklersin, ama bende sana yar olmam ben gitmekteyim O’billur güzelliğe gel varalım bir sözleşmeye.” akbaba şöyle bir tartmış bu acayip mahlukatı. Anlamış ki bu karşılaşma feleğin bir başka vukuatı. 

 Akbaba eydur ”ne ettin de seni yolladılar böyle bir göreve ey kâmil”  ”Dilimin kemiği aman ha yoktur. Kalktım bir cahillik ettim. Padişahın huzurunda biriciğini istedim. Fidye olaraktan billur güzelliği teminat ettim”  

”Vah vah! Zavallıcağız. Sen söyle hele hangimiz kalız. Bindireyim seni sırtcağızıma götüreyim sonsuz çölün sonuna.” 

”Adın babadır lakabında aktır. Sen istersin ki kendime kal diyeyimde şurada zavallı başımın etini bir güzel sıyır. Yok, sen bana oyun edersin. Bilirsin ceketimin derdini. Ondandır sen benden daha kalsın, ben senden daha kamilim akbaba”  

 Akbaba eydur ”Sen buraya uğrayan zavallılara benzemesin gönlümü etmek içinde benim gibi kelam edersin. Seni sınadım. Sende geçtin. Şimdi binde sırtıma götüreyim seni  billur güzelliğe” Mavi ceketli adam çıkmış arşa vurmuş çölün sıcak rüzgârı sıfatına. Varmış sonunda O billur güzelliğin saklandığı sınıra.

Eyvah! ki bu dehşeti gören göze. Koca padişahınkinden en az beş kat büyük, içerisinde yılanından ejderhasına, aslanlardan dev gibi örümceklere, türlü türlü korkunç mahlukat olan devasa bir saray. Mavi ceketli adamcağız bu görüntüyü görür görmez koşup anasının kucağına varmak istemiş. Aklında ne padişahın güzel kızı nede billur güzellik gelmiş ama dönse de koca padişah ondan kellesini istermiş. Oturmuş bir köşeye, almış aciz başını iki elinin arasına. Beklemiş, beklemiş, beklemiş… o kadar beklemiş ki mavi ceketli adamın karnı kükremeye başlamış. Hoş insanın iştahı mı kalırmış böylesi tehlikede. Mavi ceketli adam ne edeceğini bilememiş. Başını bir çevirmiş ki ne görsün akbaba onu yukardan izlermiş. Mavi ceketli adam ”benimde şu gariban burnum bir türlü necisten çıkmaz.” diye düşünmüş.  Artık ne geri dönebilir ne içeri girebilir arada kala kalmış. Gök ceketli adam en sonunda kararını vermiş kapatıp gözlerini doğruca koşmuş felaket dolu kalenin içerisine. Gözleri kapalı o kadar koşmuş ki en sonunda gideceği yere yığılmış kalmış. 
 

  Bir gün sonra uyanmış şaşkın, birde ne görsün karşısında billur güzellik. Kaptığı gibi dönmüş bakmış arkasına. Bu seferde karşısında ne yılan ne ejderha, Hiçbir canavar kalmamış sarayda. Girdiğinden daha vakur çıkmış kapıdan. El etmiş çağırmış akbabayı. Akbaba eydur ”Ey insan-ı kamil, ben senden razıyım. Beni yıllardır süren esaretimden kurtardın. Dile benden ne dilersen.” mavi ceketli adam şaşırmış ”ne ettim de kurtardım seni akbaba hazretleri.” Akbaba eydur ”ben O billur güzelliğin bekçisiyimdir. Ne yiğitler geldi geçti de sahip olamadılar güzelliğin sırrına” Mavi ceketli adam akbabanın başını sevmiş söylemiş ”Evime götür beni canım akbabam” 

 Beraber yine arşa çıkmışlar ama bu sefer bir başkaymış Mavi ceketli adam. Omuzu dik, göğüsü şişik, yüzünde de gurur akan bir gülümseme. İnmiş akbabanın sırtından doğru koyulmuş koca padişahın sarayına. Takılmış bulutsu mekânın ahalisi bakalım ne havadisle geldi mahallenin delisi.  

”Ey! gök ceketli kulum, itiraf et bakayım nasıl bozgunlara uğrayıp önüme biçare düştün.”  

”Ben sözümden dönmedim yüceler yücesi haşmetli padişahım. Sözüm üzerine işte karşınıza getirdim görevim olan billur güzelliği.” 

Billur güzelliği cebinden çıkarttığı gibi etraf apaydınlık olmuş. Gecenin zifiri karanlığı gitmiş, yerini rengarenk parlaklıklar almış bulutlar ülkesini. Cümbür cemaat sevinçli nidalar atmış. En sonunda getirmişti O billur güzelliğin cesur eri. Koca Padişah eydur ” Sen sözünü yerine getirdin, şimdi sıra bende. Kızım artık senindir Mavi ceketli cesur yiğit.” ama Mavi ceketli adam hiç memnun değilmiş. Beklemiş, beklemiş, beklemiş… sonunda söylemiş ”Koca padişahım ben artık kızınızı istemem. Ben sizden başka şey isterim” 

”De bakalım neymiş senin istediğin” 

”Ben sizin başınızdaki kavuğu isterim ancak bu Güzelliği size öyle veririm” 

Padişah kavuğunu çıkartıp, hiç itiraz etmeden vermiş. Mavi ceketli adam kavuğu başına taktığı gibi mavi ceketini çıkartmış hemen olduğu yere üstünkörü atı vermiş. Arkasını döndüğü gibi toplanan kalabalığı, omuzla yarıp, evine doğru vakur adımlar atarak yola koyulmuş. Arkasına toplaşan bulutlar ülkesi sakinleri ağızları açık mavi ceketli adamın manalı yürüyüşüne bakmış. O zamandan sonra da her vakit olduğu gibi balkonuna çıkar, kafasındaki koca kavuğu ile içeceği ne varsa yanına alır, düşüncelere dalarmış. 

Barış PERKTAŞ

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.