Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
4°C
İstanbul
4°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
3°C
Cuma Açık
8°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
14°C
Pazar Çok Bulutlu
16°C
İNSAN ESKİSİ

                                                           

            ‘Gün ışımak üzere acele etmeliyim’ diye mırıldandı Hasan. Göz ucuyla havanın durumuna baktı.  Hava kapalı gibi görünüyordu. Bütün gün sokaklarda olacağı için kalın giyindi. Herkesin evinden çıkmak istemediği böyle serin havaları severdi. Hazırladığı ekmek köşesini de yanına alıp hızla evden ayrıldı.

            Acele adımlarla ilk olarak üç sokak öteye yürüdü. Çöp kamyonlarının ilk durağı o sokak oluyordu. Kamyonlar gelmeden işe başlamalıydı. Sabah serininde içi ürperdi. Bu sessizliği seviyordu Hasan. İlk çöp kutusunu şöyle bir karıştırdı ama eski bir dergiyle birkaç parça gazete kağıdının haricinde bir şey bulamadı. İkinci çöp kutusuna yöneldi. Sokağın sonundaki apartmanın üçüncü katında ışık yandığını fark etti. Evin beyi işe gitmek üzere hazırlandığına göre saat yediye gelmek üzere diye düşündü.

            İkinci çöp kutusundan eski bir çaydanlık ve küçük bir demir parçası çıktı. İçten içe sevindi. Bütün gün bıkmadan usanmadan sokak sokak gezip kâğıt, demir, plastik toplayarak onların parasıyla geçiniyordu. Bulduğu bozuk eşyaları onarıyor, onlara tekrar hayat vermeye çalışıyordu.

            Herkesin ‘çöp’ diye baktığı şeye Hasan ‘kısmet’ gözüyle bakıyordu. 7 yıldır, çöp toplayarak geçimini sağlıyordu. Her gün defalarca geçtiği sokakları evi, o sokakta yaşayanları ailesi gibi görüyordu. Başkalarının küçümsediği, aşağıladığı, farkında olmadığı çöp kutuları, çöpler ve Hasan için bir dünyaydı. İşini ciddiye alıp erkenden yola koyulur, gece hava kararana kadar da eve dönmezdi.

            O sokakta işi bitince sıra market sokağına gelmişti. Sabahın erken saatinde bile marketin önündeki çöp kutusu plastik kasalarla, kolilerle dolmuş, taşmıştı. Market müdürü her zamanki gibi çalışanlar arasında görev dağılımı yapıyordu. Bazı çalışanlar rafları düzenlerken bazıları telefon siparişlerini hazırlıyordu. Hasan, bir yandan insanları gözlüyor bir yandan da sessizce bu çöp yığınındakileri arabasına yüklüyordu.

Hayat ne kadar garip! Bu koşuşturmanın içinde onca insanın hiçbiri çöp kutusundaki çöp dağlarını fark etmedikleri gibi sessizce çöpleri ayıklayan Hasan’ı da fark etmedi. Sanki birisi görünmezlik iksiri boşaltmıştı o bölüme. Belki de insanlar sadece görmek istediklerini görüyordur.

            Hasan’ı halası büyütmüştü. Annesini de babasını da tanımıyordu. Halasından dinlemişti annesiyle babasının hikayesini. Babası annesini kaçırmış İstanbul’a getirmiş. Çok gençlermiş Mutlu devam eden evlilikleri Hasan’ın doğmasıyla taçlanmış. Babası da annesi de çok sevmişler Hasan’ı. Babası ‘aslan parçam’ diye severmiş. Babası inşaatlarda çalışıp geçimlerini sağlıyormuş. Hasan doğduktan birkaç ay sonra inşaatta geçirdiği bir iş kazasından sonra bir süre çalışamamış ve borçlanmışlar. Ayağı aksak kaldıktan sonra da doğru düzgün iş bulamamış. Bir arkadaşıyla birlikte Libya’ya çalışmaya gitmiş. Gidiş o gidiş. Annesi, Hasan ve doğmamış bebeğiyle kalakalmış. Babası ilk zamanlar düzenli para gönderip borçlarını kapatmış. Halasının da desteği ile kardeşi dünyaya gelmiş ama hep bir eksiklik, hep bir burukluk. Annesi henüz çok gençken biri bir buçuk yaşında diğeri bebek iki çocukla büyük bir şehirde yapayalnız kalmış. Dedesi İstanbul’da kızının yalnız kaldığını duyunca Urfa’dan kalkıp kızını almaya gelmiş. 20 yaşındaki kızını, 55 yaşlarındaki bir adamla evlendirmiş. İki küçük çocuk ise halalarının yanında kalmış. İşte o günden itibaren halaları onlara kol kanat germiş. Halasının bir oğlu bir kızı varken biranda genç yaşında dört çocuklu bir hayatı kucaklamış. Halasının Hasan’a anlattığı hikâye buydu. Belki gerçekti belki de kurguydu. Bir tek gerçek vardı o da iki küçük çocuğun hikayeleri doğmadan yazılmıştı.

            Hasan, arabasını boşalttıktan sonra en sevdiği sokağa gitti. Sokağa vardığında Nur teyzenin (ismini bilmiyordu ama yüzü nurlu olduğu için bu ismi koymuştu) sokak kedilerini beslemeye başladığını gördü ve sevindi.

Nur teyze atmışlı yaşların ortalarında ufak tefek akça pakça bir teyzeydi. Yapayalnızdı, evinin küçük balkonunda sardunyalarıyla kocaman bir dünya yaratmıştı. Bahçede kedileri besler, sevgisini merhametini onlara dağıtırdı. Hasan’ın annesi ne zaman aklına gelse kendini bu sokakta bulurdu. Acaba annesi bu teyze gibi sevgi dolu muydu?

            Bir gün Nur teyzenin oğlu ile gelini çıkıp gelmişti. Hasan öyle tahmin etti en azından. Nur teyze mutluluktan uçacaktı neredeyse, gözleri ışıl ışıldı. O kısa ziyaret sonrası kapılara kadar uğurlamıştı misafirlerini. Ne yapacağını şaşırmıştı zavallı. Oğlunun sessizliğinden annesine evine çekine çekine geldiği, diken üstünde olduğu belliydi. Gelini ise arabanın kapısını öyle bir çarpmıştı ki bu ziyaretin nasıl da zorla yapıldığı ortaya çıkmıştı. Baskın despot bir gelin, oğlundan uzak kalan bir anne. Nur teyzenin de hikayesi buydu demek. Ziyaret sonrası bu mutluluk Nur teyzeye bir süre yetti ama sonrası yine derin sessizlik…Nur teyze de Hasan’ın kaderini yaşıyordu. Hasan’ın ‘anne-baba var ama yok’ durumu Nur teyzede ise ‘evlat var ama yok’ durumuyla aynıydı. İkisinin de payına düşen derin, bıçak yarası gibi acı bir yalnızlık.

            Nur teyzenin de hikayesini fark eden yoktu. ‘İnsan eskisinin[1] de değeri yok eşya eskisi gibi’ diye düşündü. İnsan eskisinin de nasibi ‘yalnızlık’tı.                                                      

            Halası çok cabbar bir kadındı. Halasının eşi, çalıştığı kahvehanede çıkan bir kavgada adam yaralama suçundan cezaevine düşmüştü. Halası, dört küçük çocuk ve cezaevindeki eşe tek başına bakmıştı. Yükü ağırdı. Evlere temizliğe giderek, apartman silerek geçim derdine düşmüştü. Halası işe giderken çocukları komşulara emanet ediyordu. Yarı aç yarı tok bir yaşam kavgası.

            Gururlu ve namusluydu. Çalıştığı evlerden verilen kıyafetlerle çocukları büyütüyordu. Hasan biraz büyüyünce birlikte semt pazarlarının bitimlerine gitmeye başladılar. Pazar bitiminde kalan yiyecekleri halası ayıklarken Hasan da sobada yakmak için boş kasaları topluyordu. İşte Hasan halasından öğrendi ‘çöpten rızık’ çıkartmayı. Çocukken insanların bakışlarından utansa da büyüdükçe ‘hırsızlık yapmadığı’ için bakışlardan rahatsız olmamayı öğrendi.

            İki kardeş halalarının gölgesinde orta öğretimi bitirmişlerdi. Hasan akıllı, çok çalışkan bir çocuktu. Hem okumuş hem çalışmıştı. Fırında çalışmış, garsonluk yapmıştı. Çalıştığı yerlerde saygısı ve çalışkanlığı ile takdir toplamıştı ama o tercihini sokaklardan yana kullanmıştı.  Çalışmak onun için hayata tutunma şekliydi, bir nevi direnişti. Hayata yalnız başlamış bir çocuğun kendini ispatıydı.

            Çöp kutusuna atılan gözden çıkarılmış bir eşya gibi belki de gözden çıkarılmış bir çocuğun kendini yeniden yaratma hikayesiydi. Bütün gün ağırlaşmış arabasıyla sıcakta, soğukta, karda-buzda yürümek düşünüldüğünden daha zordu.

            ‘Eşyanın kırığı tamir ediliyor da peki ya insanın kırığı’ ‘eşyasını bu kadar kolay gözden çıkartan insan nasıl fark etmez kırıp döktüklerini yarım bıraktıklarını’ ‘nasıl kolay vazgeçer eşyasından, insanından, hayvanından’ daha bir sürü muhasebe yapıyordu Hasan.

            Karanlığın çökmesiyle evin yolunu tuttu. Evlerin ışıklarını seyrederken ‘ne çok tüketiyor insan zamanı, insanı, eşyayı hayatı’ bu küçücük evlerde bu kısacık hayatlarda diye düşündü Hasan.

            Şişen ayaklarının sızısının yanına bir de yürek sızısı eklendi. Eşya eskisini Hasan gibiler topluyordu da peki ya Nur teyze gibi insan eskilerini kim onarıyordu… İnsan eskisi Hasan’ın hayata tutunma hikayesinden payına düşen de derin bir yalnızlık ve bu bitmek bilmez muhasebelerdi.


[1] İnsan Eskisi: Gözden çıkartılmış, vazgeçilmiş insanlar için kullanılmıştır.

İlknur Üner

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.