Şıngır mıngır başladı her şey;
Yaz dedin yazdım masif gönlüme.
Kanım döverken şakaklarımı ,
Çelme taktım yoluma çıkan her akrebe,
Çiyanlara cıngar çıkardım alelusül,
En son dikende bıraktım hıncımı.
Kaçıştı sağa sola Bengal kedileri.
Şu kayık mı daha kayıktı yoksa içim mi?
Zabıt tuttum keçe bir kalemle.
Bir içim suydun doyurdun içimi.
En kararlı tohumları,
Ellerinden alıp ektim yazgının defterine,
Bir can geldi o an sanki
Yusufçuk perçemine.
Sözden bir sabanla sürdüm gülüşünü göğsüme.
Gel vakit git vakit
Küstah kısraklar ardımca
Simli yeleleriyle
Zevk çağrısı pusulalar uzatsa da zındıkça,
Omuz silktim kaskatı bir yarına.
Utanç duyup kaçtım Edessa diyarına.
Geçemedi Tufan Nehri bile önüme
Öyle bir ağladım ki geceden güne
Tüm tutanları kattım bir bedr vakti,
Kaygısızca içime.
Derdest edip acılarımı
Sungu diye adadım aşkı Yaradan’a,
Tüm kaidesi bozuldu tavus kuşunun böylece;
Böylece duruldu keşmekeş hayaller.
Çevrimiçi güdümlendi nefesin ciğerime,
Düştü paçamdan bir bir
Neyseler, bahaneler
Kadidi çıkmış bomboş hevesler.
Tanıksız sevdim ben seni,
Aklıma olmadan mukayyed
Düştü şayak kalpak başımdan,
Kabuğu soyuldu beynimin,
Aklımla sevmedim yüreğimle,
Yüreklice sevdim ben seni.
Acem usulü bir tel vurdu kemankeş,
İnce bir hatla sevdim ben seni.
Hizası bozuldu tüm okumuşların
Tabletleri kırıldı ellerinde,
Seğirten gözleri vardı şaşkınlıktan,
Seçmen kütüklerini yaktım olanca seçilmişlerin
Seğirten sakalar kondu omzuma,
İnzivadan inzivaya yol ala ala,
Bozup tüm dolabı dalavereyi,
İkiz bir yıldız koparıp,
Evreler aşıp, kanca takıp damarlarıma,
Divanelik yolunda kala kala,
Bir ben kaldım
Zinde bir kamaşmayla,
Gülümsedim binlerce meşakkate,
Bir piramitin en üst noktasında.
YUSUF GÖKBAKAN