Mizah… Ah, ne garip ama güçlü bir şeydir! Sadece dudakları oynatmaz, gözlerde bir ışık yakar, düşündürür, bazen de doğruca yüreğe dokunur. Edebiyatın ve tiyatronun en ince silahıdır aslında. Ama farkındaysan, her mizah aynı değildir. Yanlış yerde, yanlış biçimde kullanılırsa hem metni hem izleyiciyi boğar; doğru yerdeyse, kalıcı bir etki bırakır.
Tiyatro sahnesinde bir karakter düşün: Gururlu, biraz kibirli, biraz da şaşkın. İşte mizah burada hayat bulur. O şaşkınlık, o abartı, karakterle uyumluysa gülmekten öteye geçer; onu anlarız, hissederiz, belki kendimizi görürüz. Edebiyatta ise mizah, ince bir dokunuş gibidir; kelime oyunları, ironiler, durumsal gülmeceler… Hepsi metne ritim katar, okuru içine çeker. Gülmek, burada yalnızca bir tepki değil, bir farkındalık aracıdır.
Ama asıl mesele şu: Mizah zekâ ve incelik ister. Kaba şaka, boş küfür, insanları küçümseyen söz… Hiçbiri kalıcı olmaz. Oysa ince, doğal, karakterle ve durumla uyumlu mizah, yıllar geçse de hatırlanır. Bir sahnede doğru yerde duraklamak, bir monologda kelimeyi yerinde vurmak… İşte bunlar güldürürken düşündürür de.
Ve unutmayalım ki, mizah sadece eğlence değildir. Bazen bir replik, bir satır, hatalarımızı gösterir; bazen toplumun zaaflarını ayna gibi yansıtır. Doğru kullanıldığında mizah, hem yorar hem rahatlatır; hem güldürür hem düşündürür; hem hafifletir hem de sorgulatır.
Benim için mizah, bir kılıç gibi… İnce, keskin, yerinde ve zamanında kullanılmalı. Ardında her zaman bir mesaj, bir düşünce, bir duygu olmalı. Yoksa sadece boş bir kahkaha kalır geriye. Ama doğru kullanıldığında… Ah, işte o zaman, hem yüreğe hem akla dokunur ve unutulmaz.
Süleyman GÜZEL
slymngzl9@gmail.com