Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
17°C
İstanbul
17°C
Hafif Yağmurlu
Salı Az Bulutlu
16°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Çok Bulutlu
19°C

Körlük: İnsanlığın Görünmeyen Çöküşüne Tutulan Aynanın Derinliğinde

Körlük: İnsanlığın Görünmeyen Çöküşüne Tutulan Aynanın Derinliğinde

José Saramago’nun “Körlük” romanı, insan doğasının karanlık yanlarını cesurca açığa çıkaran, medeniyetin üzerindeki parlak cilayı ustaca kazıyarak altındaki çürümeyi görünür kılan çağdaş edebiyatın en sarsıcı eserlerinden biridir. Bu romanı özel kılan şey yalnızca körlük metaforu değil, körlük sayesinde açığa çıkan tüm insan hâllerinin bir anda görünür olmasıdır. Saramago, okuru bir felaket senaryosuna değil, bir “ayna deneyine” sokar. Gözlerini kapattığında karanlığa mahkûm olan yalnızca romanın karakterleri değildir; okur da kendi iç karanlığıyla yüzleşmeye zorlanır. Bu sebeple Körlük, yalnızca bir roman değil, insanı kendi vicdanına bakmaya davet eden bir etik sorgulama metnidir.

Roman, aniden ortaya çıkan bir “beyaz körlük” salgınıyla başlar. Buradaki körlük, klasik karanlık değil, bembeyaz bir ışıksızlıktır. Bu tercih oldukça anlamlıdır aslında. Görmeyi kaybetmek bir boşlukla değil, aşırılıkla ilişkilendirilir. Işığın fazlası da yokluğu kadar tehlikelidir ve insanın görememesine neden olur. Böylece Saramago daha ilk sayfalarda, modern dünyanın bilgi, görüntü ve iletişim bombardımanının körleştirici etkisine ince bir gönderme yapar. İnsanlar çok fazla şey gördükçe aslında hiçbir şeyi göremez hâle gelmektedir. Beyazlık kavramı, bilgi ile cehalet arasındaki ince çizgiyi sembolize eder.

Salgın yayıldıkça devlet, düzeni korumak adına, aslında kendi karanlığına düşer. Körler bir akıl hastanesine kapatılır, toplumu oluşturan bütün yapılar –güvenlik, hukuk, sağlık sistemleri– sırayla işlevsizleşir. Panik hâlindeki iktidar, görmeyen insanları yönetmek yerine onlardan kaçmayı, onları soyutlamayı tercih eder. Saramago burada açıkça şunu sorar: “Devlet, insanı korumak için mi vardır, yoksa kendi düzenini sürdürmek için mi?”

Körler, toplumun kıyısına atılmış, unutulmuş, hatta yok sayılmış kesimlerin alegorisidir.

Akıl hastanesine kapatılan karakterlerin yaşadığı dönüşüm romanın en çarpıcı kısmıdır. Körlük, insanlığı sınayan bir testtir. Karakterler gözleriyle değil, vicdanlarıyla karanlığa gömülür. Saramago burada insan doğasının iki uç eğilimini karşı karşıya getirir: dayanışma ve vahşet. Bu iki eğilim, körler koğuşunun içinde, kaynakların kıtlaştığı, kuralların çöktüğü, umudun kırılganlaştığı bir atmosferde keskinleşerek ortaya çıkar. Körlük, bireyleri çıplak hâlleriyle bırakır. Unvanlar, sosyal roller, güç sembolleri yok olur. Herkes eşittir ama aynı zamanda herkes birbirine muhtaçtır. İşte bu zorunlu eşitlik hâli, insanın gerçek yüzünü ortaya çıkarır.

Romanın etik merkezinde ise “doktorun karısı” vardır. Kör olmadığı hâlde körlerin arasına karışan bu kadın, insan vicdanının simgesidir. Görme yetisini kaybetmeyen tek kişi olması, onu ayrıcalıklı kılmaz; aksine daha ağır bir sorumluluğun altına sokar. O, sadece rehberlik etmekle kalmaz, insan olduklarını hatırlatır. Kötü koşullara rağmen insanlığını korumakta ısrar etmesi, Saramago’nun insan doğasına dair umudunu gösterir.

Toplumsal çöküş yalnızca kurumlarla sınırlı kalmaz, gündelik yaşamda da kendini gösterir. Su, yemek, barınak, hijyen gibi temel ihtiyaçların kaybolması, medeniyetin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koyar. Koğuşta yaşanan güç oyunları ve cinsiyet temelli şiddet, felaket anında kötülüğün nasıl organize olabileceğini de gözler önüne serer. Saramago burada insanın içinde uyuyan “canavarın” ne kadar ince bir perdeyle örtülü olduğunu hatırlatır.

Körlerin şehirde serbest dolaşmaya başlamasıyla romanın ikinci evresi başlar. Artık bireysel çöküşten toplumsal çöküşe geçilmiştir. Evler yağmalanmış, sokaklar çöplerle dolmuş, insanlar sürüler hâlinde dolaşmaktadır. Düzenin tamamen çöktüğü bu manzarada, görme yetisine sahip tek kişi olan doktorun karısı, insanlardan oluşan kör bir topluluğa rehberlik ederek onları hayatta tutmaya çalışır. Bu grup hem minyatür bir toplum modelidir hem de insanlığın kalan küçük ışığını temsil eder. Grup içinde zaman zaman çatışmalar yaşansa da temel bir dayanışma duygusu gelişir. Çünkü insan, en karanlık anlarda bile başkasından güç alabilen bir varlıktır.

Romanın dili ve anlatım tekniği, Saramago’nun bilinçli edebi tercihleriyle belirginleşir. Noktalama işaretlerinin sınırlı kullanımı, uzun cümleler, diyalogların aynı paragraf içinde yer alması, okuru kaotik bir dünyanın içine sürükler. Düzenin yok olduğu bir dünyada cümlelerden düzen beklenemez. Saramago, kaosu biçimsel olarak da okura yaşatır.

Salgın aniden sona erdiğinde roman, alegorik niteliğini pekiştirir. Körlük bir hastalık değil, toplumsal bir bilinç hâlidir. İnsanlar yeniden görür ama sorunlar çözülmüş değildir. Saramago finalde şu soruyu okurun zihnine bırakır: “Asıl körlük gözlerin görememesi midir, yoksa insanın gördüğünü anlayamaması mı?”

Körlük, insanlığın karanlık bir fotoğrafını çekerken okuru çaresiz bırakmaz. Tam tersine, her karanlığın içinde küçük bir ışık taşıdığımızı hatırlatır. Doktorun karısı bu ışığın sembolüdür. Umut, insanın insanı terk etmediği anlarda ortaya çıkar. Saramago, felaketin içinde bile dayanışmanın ve ahlaki cesaretin mümkün olduğunu göstererek, romanını ince bir ışık çizgisiyle sonlandırır.

Sonuç olarak Körlük, modern insanın hem dış dünyada hem iç dünyasında yaşadığı körleşmeyi çarpıcı bir biçimde ele alan, edebiyatı bir toplumsal laboratuvara dönüştüren eşsiz bir eserdir. Saramago’nun amacı okuru karanlığa hapsetmek değildir, karanlığın içinden kendi ışığını görmeye zorlamaktır. Bu roman, her okurun zihninde farklı bir yankı bırakacak kadar çok katmanlıdır. Çünkü Körlük, yalnızca bir salgının değil, insanlığın görme yetisini yitirme tehlikesinin romanıdır.

Ayşe Can

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.