Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
13°C
İstanbul
13°C
Az Bulutlu
Perşembe Parçalı Bulutlu
14°C
Cuma Az Bulutlu
16°C
Cumartesi Çok Bulutlu
14°C
Pazar Yağmurlu
13°C

H Ü S N Ü H Â L

H Ü S N Ü H Â L

H Ü S N Ü H Â L

Ali Rıza Navruz

“O yüzden;

Selam olsun tuttuğu eli bir ömür bırakmayana,

O elin demlediği çayda huzur bulana…”

Rahmetli Edip Cansever bu günlerde yaşamış olsaydı, tuttuğu eli bir ömür bırakmayan ve o elin demlediği çayda huzur bulan birini bulabilir miydi acaba? Ben şahsen sanmıyorum… Unutmayalım ki bu devirde, o bahse konu tutulan eller öncelikle menfaate dayalıdır. Dayanılan dağ(!) yıkıldığı anda ellerin parmakları bir anda gevşeyiveriyor.

Bu devrin insanı, özellikle de genci, adeta mevsimler gibi değişiklik gösterebiliyor yaşamları süresince. Bir gün bakıyorsun ‘sıcacık’ bir gün bakıyorsun ‘buz’ gibi… O nedenle de kimsenin karakteri konusunda bilgi edinemiyorsun. “Edinsen ne olacak ki” diyebilirsiniz. Neler olmayacak ki? En azından toplum fertleri arasında bir güven oluşacak! En azından evlilikler sağlam temeller üzerine kurulacak…

Bu noktada bir ‘u’ dönüşü yapalım gençlere doğru. Evlenmeye niyetli genç erkek kesinlikle gerçek yüzünü göstermiyor evlenme düşüncesi olduğu genç kıza. Sanki genç kız saf haliyle mi çıkıyor ki bu ringe? O da diğerinden aşağı kalmıyor eminim. Ve acil bir durum yaratarak alınan evlenme kararı… Gel de deme şimdi “yandı keten helva” diye!.. Bal ayının bitiminde başlıyor yuvanın çatısının çatlaması. Her iki taraf da esas oğlan, esas kız tavrındadır artık. Ortadaki görünen yüz kolpadan ötedir. Nikah masasındaki ‘evet’ sözcüğü ‘hayır’ sözcüğüne dönüşmüştür. Ve kısa süre de ayrılıklar… Derdiniz nedir diye sorsak; “hiçbir konuda anlaşamıyoruz” cümlesi düşecek sofraya…

Meseleyi toparlayacak olursak şimdi, ‘hüsnühâl’ dikiliverir karşımıza. Hüsnühâl demek; kelime anlamıyla güzel hâl demektir. Istılahi anlamıysa, bir kimsenin yaşayışında kötü bir durumun olmaması hâli. belki size göre eskimiş bir kelimedir ama oldukça önemlidir bence. Hatta örülen bir duvarda tam da köşe taşıdır. Bu günlerde de hayatımızda oldukça önemli yer tutuyor dostlar. Basit bir örnek: Bir yerde işe gireceksiniz, sizden istenen ilk evrak savcılıktan alınacak hüsnühâl belgesidir (sabıka kaydı). Diyorum ki bu belge bu kadar önemlidir de evliliklerde, özellikle kız taraf erkek taraftan neden hüsnühâl belgesi istemez? Tam tersi de olabilir yani değil mi? Evlilik için hüsnü beyanda bulunan kişiye, “öncelikle hüsnühâl belgesi getir de görelim evladım” denmiyor da, bunun yerine; “evin var mı, araban var mı, atın, katın, yatın” var mı?” diye sorular soruluyor, anlamak mümkün değil…

Herkese, Özellikle de gençlere huzurlu birliktelikler dilerken yukarda verdiğim dizelerin devamını da burada -önemine binâen- Edip Cansever dilinden vermek isterim:

“Bir yerimiz varsa bu dünyada her şey insanca olmalı,

Sevmek de ,yaşamak da, ölmek de.”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.