SUAT DERVİŞ
274 SAYFA
Bütün bu ıstıraba tahammül veren şey, yaşama yükünü hafifletecek şey… Sevgi değil mi?
Uğrunda azap çekilen şeyi sevmek, onun, uğrunda ıstırap çekilmeye değer olduğuna inanmak, hayatı sevmenin ta kendisi.
Bir kenar mahalle kızı, önce öksüz ardından yetim kalan Şevkiye’nin, Eskişehir genelevinin sermayesi Gülten oluşunun hikayesini okuduk Suat hanımın o tadına doyulmaz anlatımı ile geçen ay. Farkettik ki bu özel hikayenin yorumunu atlamışız ekip olarak günlük koşuşturmalar içinde. Kendi adıma söyleyeyim okuduğum pek çok eseri arasında ilk üçe yerleşti bu özel kitap.
Önce Son Telgraf gazetesinde 27 Ağustos-6 Aralık 1950’de 102 tefrika, sonrasında “Katip Benim Ben Katibin” adıyla ve ufak değişiklikler ile 143 tefrika olarak Her Gün gazetesinde 16 Ekim 1964-10 Mart 1965 tarihlerinde yayımlanmış hikayemiz.
Daha küçücükken babasını seferberlikte kaybeden Şevkiye, oldukça yaşlı bir adamla imam nikahı ile evlenen annesi ile birlikte yaşamaya devam ediyor. Ahhh o elleri fesleğen kokan annesi. Tıpkı babası gibi annesi de genç yaşta göçüp giderek, 15 yaşında öksüzlüğüne birde yetimlik ekliyor Şevkiye’nin. Ardından üvey babasının tacizi, sokaklarda kalmasın diye bir tanıdık yanında sığıntı bir hayat, bunlardan kurtulmak adına yaşlı, çirkin bir fabrika katibi ile yapılan evlilik.
Eşi çok seviyor güzeller güzeli Şevkiye’yi. Birde oğulları oluyor üstelik. Ama mezarlık kenarındaki kocaman evlerinde yaşadığı sıkıcı, bunaltıcı, arkadaşsız, komşusuz, kimsesiz hayat yoruyor onu. Hiç beklenmedik bir anda Altınkaş Necmi giriveriyor hayatına. Gönlü kayıyor bizim Şevkiye’nin bu bıçkın delikanlıya. Seviyor hemde çok seviyor onu. Nereden bilecek bu sevginin karşılıksız olduğunu. Nereden bilecek Necmi’nin genç ve güzel kızları ağına düşüren bir soysuz olduğunu.
Hiç huzur bulamadığı evini, düzenini, hatta oğlunu bile geride bırakmayı göze alarak takılıyor Necmi’nin peşine yeni, tertemiz ve aşk dolu bir sayfa açacağını düşünerek. Geçmişini, geleceğini, hayatını feda ediyor uğruna. Ve ardından Leyla oluyor, Sevim oluyor, Gülten oluyor.
Son durağı Eskişehir genelevi. Yaşı biraz geçkin ama en gözde kadınlarından mekanın. Ve bir gün yakışıklı bir delikanlı geliyor bu batakhaneye. “Gel” diyor Gülten’e gel, “Gel Eve Dönelim”. Necmi öldü, seni de bana emanet etti. Gel gidelim” diyor. İşte bu söz, şimdinin Gülten’i, bir zamanların Şevkiye’sini alıp götürüyor çok eskilere. Taaa annesinin fesleğen kokan ellerine.
Bir kadın hikayesi okuduk sevgili Azime ablam, Emine ablam ve Özgün ile. O kadar etkileyici, o kadar vurucu bir metindi ki. Bir Yeşilçam filmi izledim adeta. Gülten rolü için Fatma Girik canlandı gözümde. Hakiki bir insan hikayesi bahşetmiş bize sevgili Suat Derviş. Şevkiye’nin hayatına giren pek çok insanı tanıdık. Randevu evini işleten Mihriye ve kocası Süleyman, Fındık Ayşe, Benli Hüsniye, Celep Mustafa ve niceleri. Nefretin, aşkın, acının, kandırılmanın, pişmanlığın, iç hesaplaşmalarının doruğuna ulaştık. Çok çok özel bir hikayeydi. Halen tanışmadıysanız bu değerli kalemle, emin olun çok şey kaybediyorsunuz. Okuyun, okutun, kitaplığınızda özel bir yer açın bu muhteşem kadına.
Bu sevgi onun ruhunu yükselten bir duygu değildi, onunla beraber ve onu sevdikçe bir mülevves bataklık içine battığını hissediyordu.
Eşyalar eskiyor, insanlar ihtiyarlıyordu.
Kendisi artık kırkını aşmış bir kadındı. Böyle bir yaş, bütün hayatını uslu uslu geçirip hiç yıpranmamış bir kadının bile yeni bir maceraya atılması için çok geç bir yaş…
‘Ben kendi kendimden utanmayı da burada öğrendim’ diyordu. ‘Göründüğüm gibi kötü bir adam olmadığımı, iyi tarafımı kimse aramadığı, bulmaya, çıkarmaya çalışmadığı için kötü kaldığımı, yaşadığım yerde, aralarında yaşadığım insanlar bana fena şeyler öğrettiği için fena şeyler yapmış olduğumu ben hapishanede öğrendim.’
Fahişelik onun vücudunun her bir tarafına işledi artık. “Beni yedi deryanın suyu paklayamaz. Ben artık bir orospuyum. Kanıma işledi orospuluk benim. Ben artık değilim bile desem, geçen seneler ne olacak? O erkekler… Koynuma aldığım, o sayısız kopuklar. Onlar yaşamadılar mı?”
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!
Arzu ORTAÖREN