Yazar idim. Gazetenin üst köşesinde köşe yazarıydım. Gazete sayfalarım kaç yılın ekilmişiydi. Ve hepsi de bereketli bir hasadın toplanmışıydı. Yıllardır yazdığım bu gazete köşesinde acılarımı döküyordum. Ağacın dalından olgunlaşmış meyveyi döktüğü gibi… Çünkü yazılar benim pınarımdı ve pınarımdan su içirirken, pınarı yalnız bir su kaynağı olarak bırakmazdım. Pınarın başında okuyucuları selamlayan kuş cıvıltılarıyla ve etrafını süsleyen çiçeklerle donatmak isterdim. Okuyucuların rast gele bu pınardan su içmeleri için her gün pınarımı biraz daha az kusursuz hale getirmek için çaba sarf ederdim. Bazen bir denizin ortasında bir balıkçı, bazen köşesi olan bir gazeteci, bazen bir dağın zirvesinde fırçası olan bir ressam olurdum. Zaten yazılarımla ve sanatımla yaşamın içindeydim. İnsanlar arasında yaşarken hem göz, hem de kulak olmak durumundaydım. Bu durum dahi olmamı gerektirirken, deham ise: dikenli bir taçtı. Dikenlerimi alıcı bir vantuz gibi seferber ederken, toplum için daima kavgam vardı. Usta gazeteci öyle söylüyor; Dünya hüsrana uğramış ne çıkar; gazeteci hep hüsranın içinde hayatını idame ettirdikten sonra… Ve usta gazeteci ekliyordu; Sahibinin önünde kuyruk sallarken, mantığının ve özgürlüğünün iflasını kendi eliyle teslim ettiğinin farkında mıdır acaba? Evet. Bu ülkede gazete, patronların eline geçmesiyle patronlar fare ile oynayan kedi oldu. Patronlar, gazetecilerin soyu ile alay ediyor. Ne yazık ki ülkede azgın patron sürüleri, batan gazete sayısı ile her iktidar döneminde artış göstermektedir. Ne hikmetse artış hep patronların zaferiyle ve deneyimli gazetecilerin hüsranıyla son bulmaktadır. Hüsrana uğrayıp can çekişen yalnız usta gazeteciler mi? Bu ülkede usta gazetecilerle beraber dürüst ve namuslu vatanseverlerin tohumu kurutuldu. Vatansever gazetecilerin mürekkebini kirletmek patronların eseri… Patron olanlar da düşmanın askeri gibi… Ülke yamalı bohça haline gelmesi yetmediği gibi şimdi yamanın dikişlerini sökmek istemekteler. Çünkü etnik grupların birbirinin gırtlağına sarılacağı günleri sayan mendebur düşman, ülkede birleşmeyi yok etti. Birleşmeyi sağlayacak olan din ve tarih iken, tarihimizi yok saydık ve dinimizi de en sarsak, en hasta adamlara teslim ettik. Daha doğrusu kendi değerlerimizden kopuyoruz. Kendi hasletlerimizden vazgeçiyoruz. Peki sebep? Sebebini patronlara soralım. Gazete ve gazetecilik banker babalarla değişti. Gazetecilik banker babaların taşıdığı ile değişti. Medya patronlarıyla gelen hainlik var. Hainler dalgalar gibi birbirine sarıldı. Açıkça hissediliyor ve ilk defa servet sahibi bankerlere hain diye haykırılmak isteniyor. Belki ilk defa patronların kucağında büyüyen gazeteciler, okuyucularının önünde çıplak olarak hainliği tescillenecektir. Kitapların yazmadığı bir hainlik, şarkıların söylemediği bir hıyanet var. Çok daha bir başka olmak isterdim şimdi. Niçin? Dürüst olmayayım diye mi? Hayır. Hiç değişmek istemem. Bunu bütün cesaretim ve bütün dürüstlüğümle haykırmak istiyorum.