DELİBAN
Ali Rıza Navruz
…
/Tâ/
Elde yağmur,
Lastik altında kıvrılan yol…
Yol ve yağmur kaktüs olup battılar…
Ayazı can yaşadı, teri kan!
Bir köşe kapmacada imkân,
Sızlaştı… Bir sızı işledi can içre!
Bir gömlek düğmesinde değil miydi deliban?
İşte böyle kurban;
An var diye şeytana da uyulmaz ki!
Yarasalar basar diye mi korkmuştuk
Aydınlıklardan?
Bir sığırcık sürüsüydü gökyüzünü sonsuz kaplayan.
Kanatları açık süzülen bir doğan
Önünde çil/sal mı olmalıydı deliban?
Kapsama alanı dışı
Itır kokulu rezenem bu akşam
Mümkinât; bir dingo hanı şimdi…
Galiba en büyükçe günâhım bu!
İmkânı değil, sızı istedim.
“Hançeri ebrûsu saplandı…”
Bir curcuna usulünce dile…
Ve bir kravatın,
Üçgen düğümünde kaldı deliban…
/Hâ/
Bir ebleh markalı şair diyemem sana!
Yevm-i vefâtında
Bir
Deniz mezarlığı seçecek kadar şehriban…
Ah Deliban!
Sodasın doğal tarzda
Yüreği hazımsızlara…
Kendi âleminde
Belki bir tutam aykırısın!
Söyle kim dedi sana; sitemkârân?
Gök, gözlerinde gömülüdür biliriz.
Bir gamzede saklıyken iz,
Hep zıtlıkların benzerliği değil miydi düşlerin?
Ve bir ağıt,
Zılgıt!..
İmkân/sızı istedin.
El âlem bunu bilir…
Olmadın hiç kalteban!