Heyecanlı, çocuk sevinciyle yüklü bir tebessümle araçtan inip hızla bana doğru yürüdü.
Sımsıkı sarıldık.
“Bebeğim”, dedi. “Az daha seni kaybedecektim. Ama bitti işti. Tüm kalbimle sana geri döndüm.”
Sessizce yürümeye başladık.
Karanlık bastırmak üzereydi.
Birden aklıma son kavgamızı, gidişini anımsadım. Kötü günler bitti, dedim kendi kendime. İşte geri döndü birlikte evimize gidiyoruz. Sonra annemi anımsadım. Babamla bir kavgamızda annem arka odada ağlamıştı…
İçim bir tuhaf oldu ansızın.
Bilmem o neler düşünüyordu…
Birden elimi sıktı: “Evi mi değiştirdin yoksa benden habersiz.”
“Yok”, dedim. “Ne değiştirmesi.”
“Ama geçip gittik. Üst sokaktan dönmeliydik.”
Geri dönüp baktım. Evet, doğruydu geçip gitmiştik farkına varmadan.
Karşılıklı gülümseyerek hızlı adımlarla geri döndük.
Tam kapıdan girerken; “Beni az daha kaybedeceğini söyledin”, dedim. “Oysa ben seni hep seviyordum.”
“Az daha yanılıp bir başkasını sevecektim sana inat olsun diye. Sevgi karşılıklı olunca hayat bulur. Tek taraflı olan her şey acı verir insana. Tıpkı aşk gibi… Seni içimde kaybetmedim.”
İçim mutlulukla doldu…
Masa üstünde, kitaplarımın yanında duran mumu yaktım…
“Hadi, daha fazla beklemeyelim”, dedim. “Seni sabaha kadar seveceğim, her yerini defalarca öpeceğim.”
Kararlı bir sesle: “Olmaz”, dedi. “Bu kadar açlık iyi değil. Önce ruhumuzu arındıralım, biraz konuşalım. Yüreğimi dinlendirmeli, huzur vermelisin. Zaten tüm bedenim senindi. Yine seninle kaldı. Sevgini kirletmedim. Merak etme, çırılçıplak gireceğim koynuna.”
“Hayır”, dedim. “Ben kendim soymayı tercih ederim.”
“Hiç değişmemişsin”, dedi gülerek…
Titreyen mum ışığında uzayıp giden gölgeler gibiydik…