Şiir, kırılganlığın sese, söze ve sözcüklere dönüştüğü yerden ayağa kalkar.
Bir “çıt” sesiyle başlar her şey!
Kuru bir gül dalını büken ellerin bülbül(ümsü) neşidesi.
Bir tenakuz, bir dönüşüm-başkalaşım, bir yeniden var olma hevesi.
Zıtların gerçeğini ya da ahengini terennüme yelteniş.
Avaz avaz bağırmak serin bir seher sessizliğinde.
Fırtınada mırmırlanmak.
Komedyanın tam ortasında hüngür hüngür ağlatacak bir memeden süt emmek.
Ölümden sonsuzluğun, kozmostan tükenişin bestesini dinlemek.
Var’la yok arasında varlıkta sıfırın, yoklukta sonsuzun izini sürmek.
Bir’de bin’i görebilmek ve bin’in bir’liğinin bilincine varmak.
Hayat sarkacında salınırken, başını zıtlıkların gölgesine vura vura deruni bir ahenk tutturmak.
Ve o ahengin sürüp giden izlerini, damaktaki tortusunu, beş duyunun imbiğinden geçirip sese, söze, sözcüklere ve altıncı bir duyuya dönüştürmek.
Bir “çıt” sesiyle başlar her şey!