Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Ömür Dediğin Bir İçim Su…

Ömür Dediğin Bir İçim Su…
27 Eylül 2022 22:51
686
A+
A-

Maziden gelen sesler: Halide Halid

                                 Ömür dediğin bir içim su…

Hayat bazen insanın isteklerine  kendince  yön veriyor.

Beklediğin şeyler senin için uzunca bir süre gerçekleşmez. Beklersin, beklersin ve sonunda tam vaz geçeceken sana”dur” der, yüzüne kapılar açar.

Benim Türk şiirinin “Beyaz kartalı”,Türk edebiyatının Dede Korkutu adlanan Bahaettin Karakoçla tanışmam da bu beklenmedik açılan kapılardan biridir.

Gazeteçi olmanın en güzel tarafı da bu.Her alandan insanları tanıyorsun, onların hayat hikayesini dinliyor ve hatta tarihin sayfalarına kaydetmek fırsatına ulaşıyorsun. İnsan var onun hakkında sadece yazarsın ve ya konuşmasını dinlerken”hadi bir bitse bu sohbet”dersin.

İnsan da var onu dinlemeyi, onunla ilgili mürekkep akıtmayı, röportaj yapmayı hasretle beklersin. Benim röportajlarımda ikinciler ağırlık teşkil ettiği için çok mutluyum.

Onunla Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen bir şiir töreninde tanıştım.İlk kelimesinden beni sözün sihrine kaptırdı. Hazin konuşması, konuşurken bakışlarını uzak bir noktaya dikmesi insanı düşünmeye zorluyordu.

Bakü’den ayrılırken “Kızım sizi Kahramanmaraş”ta görmek isterim,bizim oraları görseniz  bizlerle ilgili daha fazla bilgiye sahip olursunuz”dedi.

O günden sık sık hayalimde Kahramanmaraş’a gidip Dede Korkut’umuzla yüzyüze oturup onunla şiirden,  Türk şiirinin Türkiye sevdalısı olan “Türkiye’ye hayali sefer” yapan İran’ın Türk şairi Muhemmedhüseyn Şehriyar’la ilgili düşündüklerini dinleyip kaleme almayı canlandırdım.

Böylece, hayallerim günün birinde gerçek oldu. Ankara’da düzenlenen V Sosial Bilimler Eğitimi Kongresine davet aldım. Kongre bittikten sonra merak ettigim insanlarla görüşmeye karar verdim.

En sonunda yollar beni Kahramanmaraş’a hayallerimi gerçekleştirmeye götürdü. Sağ olsun, benim Maraş’ta oturan kardeşim, dostum Yusuf Kenger. Ona gelişimin nedenini söylediğimde sevindi.

Öğleden sonra hocamızı ziyarete gittik.

Bizi görmekten  memnundu. Titrek sesle “Kızım bak,görüyormusunuz  hayat sürprizlerle dolu,Yüce Yaradan insana neyi ne zaman lutfedeceğini kimse bilemez.Hoş geldiniz.İnşallah bu görüşümüz son olmaz.”

“İnşallah, hocam” dedim.Maalesef bu bizim son görüşümüz oldu.

Onunla ettiğim sohbetleri hocam sevgiyle süslediği  hayata vida ettikten sonra okurlarımla paylaşıyorum.

-Kızım buyurun, sizi ilgilendiren tüm sorulara cevap vermeye hazırım.Sizi dinliyorum.

-Hocam, siz nereden başlamak isterseniz oradan başlayalım.

Gülüyor.

-Bence sizi ilgilendiren benim sanat hayatımdır, değilmi?

-Hocam, öyle de, ama önce sizin için hayat ne demek ve bu hayatta Türk şiirinin “Beyaz kartalı” neler yaşadı, neleri önemsedi, neleri boş verdi?

Bir anlık susuyor.Bakışları uzaklara dikiliyor. Sanki  hayatını göz önüne getiriyor ve nereden başlayacağına karar vermeyi düşünüyordu.

-Çok güzel soru…Biliyormsunuz hayat bir okul.Yaşadığın sürece bu okulda her daim öğreniyorsun. Kimizaman yaptığın yanlışlardan ders alarsın, kimizaman da tekrar tekrar yanlışlar yaparsın. Ben hep birincilerden oldum. Yaptığım yanlışlardan ders alarak yaşadım.

Bu ömür dediyin var ya,o  bir içim sudur. Yaşadığın hayat boyu şu bir içim suyu yudum yudum içersin ki, bitmesin. Bazen ise bu yudum seni boğacak kadar zorlar. O zaman başını kaldırıp çevrenebakarsın, yaptığın hataları, yanlışları düşünürsün. Güvendiğin insanları yanında görmek istersin. Bir bakarsın bir zamanlar güvendiğin, canını yolunda kurban vermeye hazır olduklarından kimse yok. Bak o zaman boğulursun…

Benim de yaşamım boyu hatalarım da , yanlışlarım da oldu. Günahsız,suçsuz tek olan Rabbimizdir. Ben her yanlışımı ömrüm boyu düşünerek yaşamadım. Ben o yanlışı düzelterek ileri bakarak yaşadım.Hayatı sevdim, insanları, doğayı, bunları bana lutfeden Yaradan”ımı sevdim.

Kimseye kötülük yapmadım. Sevgi benim hayatımın özeyine dönüşdü.

Severek sevilerek yaşadım. Ben hep sevdim. Sevgiden güzel bu dünyada ne ola- bilir ki? Sevgi insanı tüm kötülüklerden korur, sevgi insana yaşama gücü verir.

Mevlana  der ki,”sevgivemerhamet, insanlık; hiddetveşehvet, hayvanlıktır.”

Hocam sizin şairlik hayatınızla ilgili çok yazıldı, çok röportajlar yapıldı. Özgeçmişiniz tekrar takrar okurlara sunuldu.

Ben de bir daha tekrara yol vermek istemiyorum.Yani bu söhbetimizi bir az farklı tarzda yürütmek istiyorum.Ne dersiniz?

Gülümseyerek şaşkınlıkla bana bakıyor.

-Nasıl yani farklı?

-Farklı dediğim o ki, istiyorum  benim okurum sizi SİZ olarak keşf edebilsin. Bu yazıyı okudukça gözleri önüne saçları bembeyaz kara bürünmüş, gözlerinde ise  bahar  güneşiparlayanTürk edebiyatının Dede Korkut’u canlansın.

Çallaşmış beyaz saçlarını ellerinin tumarına bırakıyor.Bir süre susuyor. Yine nazarları uzaklara dikiliyor.

Çok öarib bir hikmettir. Sanat insanları, ister şair, ister yazar, ister oyuncu, ister şarkıçı, fark etmeksizin, söhbet sırasında nedense  her zaman bakışlarını uzaklara diker ve bir süre susar, sonra söyleyeceklerini söylerler.

-Tamam olsun kızım. Yağdır sorularını ben de cevaplandırıyım. Bakalım beni nasıl keşfedecekler.(Yine gülümsüyor)

-Hocam, umarım  İran’ın (Güney Azerbaycan) türk şairi Mühemmedhüseyn Şehriyar’ı okumuşsunuz.

-Okumaz olurmuyum, Haydarbaba şairini tanımamak günah.

– Rahmetli ustadımızla ilgili fikirlerinizi almak isterim.

– Şehriyar’ın Haydarbaba’ya selam menzumesinin kendisi bir Divan’dır. Bazen onunla ilgili yazılan mekalelerde, araştırma yazılarda onu Farsça yazmakta suçlarlar. Eserlerinin çoğunun Farsça olduğundan rahatsız olduklarını dile getirerler.

Ama Şehriyar’ın özgeçmişine vakıf olan, onun yaşadığı memlekette Türk’e olan yaklaşımı bilenler onu hiç bir zaman kınamazlar.

Ben neden Haydarbaba’ya selam menzumesini Divan adlandırdım? O eserde neler yoktu ki?

Folklor var, tarih var, felsefe var, matematik var, bir sözle her alanda çalışan insan o menzumeni okudukta kendine ait  bir şeyler bulabiliyor:

Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıb akanda,
Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
Selâm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.

“Menim de bir adım gelsin dilize”. Rahmetli bu misraları yazarken kalbinden geçenleri yazdı,ama bilemedi ki onun adı bu menzumesiyle dünyada tanınacak. Herkes onu Haydarbaba şairi diye anacak. Maalesef hayatta iken Türkiye’ye hayali sefer etse de, bir türlü ne Küzey Azerbaycan’ı ne de Mehmet Akif’in vatanı Türkiye’yi ziyaret etmek imkanı olmadı. Yani o imkanı İran devleti ona sağlamadı.

Son nefesini de bu iki memleketin nisgili ve  hasretiyle verdi.

Ustadla ilgili günlerle konuşsak yine az olur. Keşke, şimdiki  gençlik onun gibi şairleri tanımış olsalar.

Hocam, sadece Şehriyar değil, modern gençliğin milletimizin kültürüne, tarihine vakıf olması, şairlerimizi yazarlarımızı tanımasılazım.Onlara bu yolda yardımcı olmak biz yazarlara, öğretmenlere, velilere düşer.

Doğru söylediniz kızım. Başka neleri bilmek isterdiniz?

-Hocam, sizin için şiir nedir?

-Hmm…Benim için şiir nedir?

Benim için şiir nefestir, şiir hayattır, şiir aşktır, şiir duadır, şiir sevgilidir, şiir kavuşamadığım hayallerimdir.O hayallerimi şiirlerimde arıyor, bazen buluyor kavuşuyor, bazen de hayal olarak hasretini çekiyorum.

Şiir dediğin Rabbimin bana en değerli hediyesidir. Şiir bana uykusuz gecelerimin tatlı rüyası, gecenin  çabuk gelmesini özleyen gündüzlerimdir. Bir sözle, şiir benim yaşamım, şiir benim hayatımdır.

-Hocam, sizi yoruyorsam kusuruma bakmayın, çünkü sizinle bir de  ne zaman görüşeceğimi bilmiyorum.

– Beni yaşlımı zannediyorsunuz? Benim vücudum yaşlı olabilir, ama kalbim genç. Getirin yanıma 25 yaşlı bir genç adamı, ben ona hayatın onun için ne olduğunu sorayım, bakın ne cevap verecek.

Hepimiz gülüyoruz.

-Hocam ıhlamuru çokmu seviyorsunuz?

İçten kahkaha çekerek:

Ne demek istediğinizi anladım. Evet, çok seviyorum hele ki, çiçek açtığı zaman.

Bu sorunuzla “Ihlamurlar çiçek açtığı zaman”şiirimi kastettiniz, değilmi?

-Evet. Neden ıhlamurlar çiçek açtığı zaman, başka bir ağaç değil?

-Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Şu mısralar size hiç birşey söylemiyor mu? Neden ıhlamurların çiçek açtığı zaman “ona” gideceğimi söylüyorum?

Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ihlamur ağacı benim için tam farklı bir ağaç, çiçekleri de farklı. O ağaç çiçek  açarken benim içinsüslü gelin gibi, çiçekleri solarken ise aşk hasretiyle yanıp tutuşan bir aşık gibi.

Ihlamurları benim sevdiğim,gördüğüm gibi kimse göremez.O yüzden ben “ona” ıhlamurlar çiçek açtığı zaman gitmek istiyorum…

-Hocam, sevmekmi zor, sevilmekmi?

Yine susuyor, yine nazarları uzaklara yol alıyor, yine saçları parmaklarının okşayışına takılıyor.

Ve nihayet :

-Her ikisi çok zor.Eğer ki, konu gerçek sevgi ise, ikisi de zordur. Bakarsın sen seversin, deli gibi aşık olursun, ama sevdiğin seni hiç sevmez, yada sever ama senin sevdiğin gibi değil.Bir de bakarsın seni severler deli gibi, sense sevmezsin, sevsen de onun seni sevdiği gibi sevemezsin. Sevgi gönül işidir, kızım.

Maalesef şimdi sevgi çok basitleşti. Eksisi gibi kutsal sevgi denilen bir şey yok… O sevgi şimdi şiirlerde,romanlarda, hikayelerde.

-Hocam, bana zaman ayırdığınız için size teşekkür ediyorum.Ben sözümü tuttum, sizi görmeye geldim. İnşallah, bir dahaki seferimde sizinle uzun uzun sohbet edip, edebiyatımızın dününü bu gününü iyice inceler, Türk şiirinin bu günü ile ilgili müzakereler yaparız. Belki  sizi Azerbaycan’da ağırlarım.Kim bilir.

Şimdi ise bana müsaade. Yusuf kardeşim Maraş’ı  gezdirsin.Doğru, zamanım çok az,ama yettiği kadar gezeceğim.Sizin Bakü’de söylediğiniz gibi buraları tanıyayım, o zaman yazım daha tatlı olur…(Gülüyoruz hep birlikde)

Sonra da Ankara’ya dönmem lazım,çünkü görüşeceğim, röportaj yapacağım insanlar var. Tüm bunları Türkiye’de olacağım zamana sığdırmam lazım.

-Ben teşekkür ediyorum kızım. Ankara’lardan geldiniz güzel sorularla beni de memnun ettiniz.Umarım inşallah bir sonraki seyahatinizde bana  daha uzun zaman ayırırsınız.

İnşallah, hocam, inşallah.

 Ellerinden öpüp vidalaşıyorum. Yaşlı insan olmasına rağmen, bana hiç “sen”diye hitap etmedi.

Bu benim Türk şiirinin Beyaz Kartalı ile son görüşüm oldu…

 18 Ekim 2011, Kahramanmaraş. “Maziden gelen sesler” serisinden

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.