

Bir toplumun geleceği!
Topraklarına ekilen tohumların kalitesine bağlıdır. Bu tohumlar, yetişen bireyler ve çocuklardır. Peki ya bu tohumlar, en hayati besinden; yani gerekli ahlaki eğitimden mahrum bırakılırsa? İşte o zaman, sessiz bir çığlık yükselir: Ahlakın Çığlığı. Bu çığlık, sadece kulaklarımızı değil, vicdanımızı da tırmalar. Çünkü bir neslin ahlaki pusulası şaştığında, tüm toplumun rotası kaybolur.
Bugün, modern dünyanın baş döndürücü hızı ve dijital çağın sınırsız erişimi arasında, çocuklarımız ve gençlerimiz, daha önce hiçbir neslin karşılaşmadığı bir sosyal medya esaretine maruz kalıyor. Bu karmaşık evrende, onlara yol gösterecek güçlü bir ahlaki mihenk taşı gerekiyor. Ancak ne yazık ki, çoğu zaman bu mihenk taşının yerini, anlık tatmin, faydacılık ve bireysel çıkar kültürü alıyor.
Aile, ahlakın ilk okuludur. Oysa hızla değişen yaşam koşulları, ebeveynleri çocuklarıyla kurmaları gereken derin ve nitelikli ahlaki diyalogdan uzaklaştırıyor. ‘Ne doğru, ne yanlış?’, ‘Neden dürüst olmalıyım?’ gibi temel soruların cevabı, aceleyle geçiştirilen kısa nasihatlere indirgeniyor.
Eğitim kurumları, akademik başarıya odaklanırken, karakter ve değerler eğitimini çoğu zaman göz ardı ediyor. Sınavların gölgesinde kalan empati, saygı, adalet gibi kavramlar, sadece ders kitaplarının kuru birer maddesi olarak kalıyor. Oysa ahlak, sadece bir bilgi değil, içselleştirilmesi gereken bir yaşama biçimidir.
Ahlaki Boşluğun Toplumsal Yankıları
Ahlaki eğitimin ihmali, sadece bireylerin değil, tüm toplumsal yapının temelini sarsan bir domino etkisi yaratır:
Ahlaki prensiplerden yoksunluk, toplum içinde güvenin kaybolmasına yol açar. Birbirine yalan söyleyen, sözünde durmayan ve sadece kendini düşünen bireylerin çoğaldığı bir yerde, sosyal bağlar zayıflar.
Başkalarının acısına kayıtsız kalmak, zayıfa el uzatmamak… Bu, ahlaki eğitimin en büyük yoksunluğudur. Empatinin azaldığı bir toplumda, nezaket ve hoşgörü yerini hızla öfke ve tahammülsüzlüğe bırakır.
Hukukun Ruhu Kaybolur: Kurallar ve yasalar, ahlakın ruhuyla beslenmelidir. Ahlaki sorumluluk duygusu gelişmemiş bir birey için yasa, sadece yakalanmamak gereken bir engeldir. Bu durum, adaletin sadece biçimsel bir uygulama olarak kalmasına neden olur.
Bu karanlık tablo, umutsuzluk değil, aksine derin bir uyanış çağrısıdır. Unutmayalım ki, ahlakı inşa etmek, bir binayı yapmaktan çok daha zorlu ama çok daha kutsal bir iştir.
Bireyin Büyülü Yükümlülüğü: Her çocuk, bir ahlak kahramanı olma potansiyeli taşır. Ancak bu potansiyeli ortaya çıkarmak için, onlara sadece teorik bilgi değil, rol model olmalıyız. Onlara dürüstlüğün gücünü, merhametin sıcaklığını kendi hayatımızla göstermeliyiz.
Okullar, sadece beyinleri değil, kalpleri de eğitmeyi önceliklendirmelidir. Ders programlarına, karakter gelişimini merkezine alan, uygulamalı ve deneyimsel ahlak dersleri eklenmelidir. Bu, kuru bir ders değil, hayatın kendisinden alınmış, tartışılan ve hissedilen bir eğitim olmalıdır.
Toplumdaki ahlaki boşluk, görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir yaradır. Ancak bu yara, ancak ve ancak sevgi, sabır ve tutarlı bir eğitimle sarılabilir. Gelin, ahlakın sessiz çığlığını duyalım ve yarınlarımızı inşa edecek olan nesillerin ellerine, sadece diplomalar değil, aynı zamanda sağlam bir vicdan pusulası teslim edelim. Zira iyi insan yetiştirmek, her şeyden önce gelir; o olmadan ne bilim, ne sanat, ne de zenginlik, bir toplumun ayakta kalmasını sağlayabilir.
Ali ERDİN