Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

ÖMER HOCA DAYININ BAKKAL DÜKKANI

ÖMER HOCA DAYININ BAKKAL DÜKKANI
4 Ekim 2023 16:07
275
A+
A-

Bir sokağın iki yanına sıralanmış taş duvarlı, avlulu köy evlerinden oluşan köyümüzde iki tane cami vardı. Ömer Hoca Dayı’nın bakkal dükkânı iki caminin arasında, aşağı camiye biraz daha yakındı. Özellikle cuma günleri camilerden çıkanlar haftalık alış verişlerini yapmak üzere Ömer Hoca Dayı’nın bakkal dükkânına gelirlerdi. Burası, müşterilerin kapısından içeri girerek rahatlıkla alış veriş yapabildikleri tek bakkal dükkânıydı. Köyümüzdeki diğer bakkal dükkânları demirli küçük bir pencereden satış yaparlardı. Ömer Hoca Dayı’nın bakkal dükkânı sekiz on metrekare büyüklüğünde ve üç tarafı ahşap raflarla çevrili nispeten büyükçe bir dükkândı. Köylülerin yanı sıra bizim gibi kırsalda yaşayan Yörükler de haftada bir kez ihtiyaçlarını bu dükkândan karşılarlardı.

Dükkân kapalı olduğunda müşteriler yan taraftaki kapıdan seslenerek Ömer Hoca Dayıyı evinden çağırırlardı. Kısa boylu, hafif tıknaz Ömer Hoca Dayı ayağında mestlerle yavaş ve dikkatli adımlarla arka taraftaki kapıdan dükkânına girer ve sokağa bakan ön taraftaki kapısını açardı. Ahşap ön kapıda cam bölme bulunmadığından, kapı kapalıyken içeriye ışık girmesi için sokağa bakan duvarda demirli küçük bir pencere vardı. Taş duvardan mütevellit derin pencere önünde Ömer Hoca Dayının kalın ciltli dini kitapları dururdu. Dükkânda müşteri olmadığı zamanlarda Ömer Hoca Dayı sandalyesine oturur, Mushaf’ını açar birkaç ayet okurdu.

Giriş kapısının sol tarafında küçük bir masa şeklindeki tezgâhın üzerinde kırmızı renkli, iki kefeli bir terazi vardı. Hemen yanında dikdörtgen biçimli ahşap levhanın üzerinde, kendilerine özgü oyukların içerisine konulmuş beş, on, yirmi, elli, yüz, iki yüz, beş yüz ve bin gramlık ağırlık ölçü birimleri, ayrıca boş bir alanda iki ve beş kiloluk ölçüler bulunurdu. Dükkâna ilk girenler daha selam verirken gayriihtiyari terazinin kefelerini aynı hizaya getiren horoz başlarını parmaklarıyla düzeltip terazi kefelerinin dengede olup olmadığını kontrol ederlerdi.

Masanın diğer tarafında önceden hazır edilmiş kâğıt külahlar, paket yapmak için okunmuş gazeteler ve bağlamak için kopuk kınnaplar bulunurdu. Oturduğu sandalyenin tam önünde birkaç parça boş saman kâğıdı ve bir kopya kalemi hazır dururdu. Normal bir kurşun kaleme benzeyen kopya kalemi hafif ıslatılınca daha belirgin yazılar yazar, bu yazılar silgi ile silinmezdi.

Ömer Hoca Dayı bin sekiz yüzlerin sonlarında bir Osmanlı olarak dünyaya gelmiş eğitimli bir adamdı. Muhtemelen Atatürk ile aynı kuşaktandı. Etrafta bir hesap makinası bulunmadığından toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerini kâğıt üzerinde ama Arapça rakamlarla yapardı. O kadar inceler ama neler yazdığını bir türlü anlayamazdık. Ömer Hoca Dayı saçı, sakalı, bıyıkları hatta kaşları bile kar gibi bembeyaz tonton bir amcaydı. Okul Radyosunda seslendirme yapan Rüştü Asyalı gibi, insanı sarıp sarmalayan tatlı bir ses tonu ve hoş bir konuşma üslubu vardı. Başında hacı takkesi veya soğuktan koruyan bir fes bulunurdu. Dünyaya, şişe dibi gibi kalın gözlük camlarının arkasından bakardı.

Dükkânda köy halkının ihtiyaç duyduğu gıda ve temizlik maddelerinin yanı sıra çivi, tel, pencere menteşesi, kınnap bobinleri, tütün çuvalları gibi ufak tefek nalburiye malzemeleri, aydınlatma için mum ve gaz yağı da satılırdı. Raflarda, kapağındaki cam bölmeden içerisi görülebilen çeşit çeşit bisküvi kutuları, İçlerinde şekerler bulunan cam kavanozlar, tahta kasalar içerisinde lokumlar, çay paketleri, boy boy margarin kutuları, çuvallarla yeşil sabunlar, kokulu el sabunları, kâseler içerisinde krem deterjanlar, mektup yazmak için çizgili dosya kâğıdı, zarf, okul çocukları için kalem, defter, silgi, kalemtıraş ve daha pek çok şey bulunurdu.

Yerde, tenekeler içerisinde ayçiçek yağları, büyük çuvallar içerisinde toz şekerler, pirinçler, öğütülmemiş kaya tuzları, bamya kesitli makarnalar ve çuvalların üzerinde, içerisindeki ürünü almakta kullanılan metal kürekler hazır olurdu. Ömer Hoca Dayı kasabadan getirip sattığı onca ürüne karşılık köylülerden sadece tek bir ürün satın alırdı; halis köy yumurtası.

Girişe göre sağ tarafta, önünde musluğu bulunan seksen, yüz litrelik metal bir tankın içerisinde gaz yağı bulunurdu. Musluğun altında küflü minik bir metal leğen, leğenin içerisinde yarım litrelik ve bir litrelik metal ölçü kapları olurdu. Köylüler gaz yağını bir buçuk litrelik cam şişeler içerisine satın alırlardı. Elektrik olmayan köyümüzde gaz yağı lamba, gemici feneri ve kandillerde aydınlatma için kullanılırdı. Ömer Hoca Dayı titrek elleriyle musluğu açıp maşrapayı doldurur, sonra da yine küflü metal bir huni (Nünü) yardımıyla ölçü kabındaki gaz yağını şişelere boşaltırdı. Tüm yaşlı ve beceriksiz görüntüsüne rağmen işini ustalıkla yapar, yerlere bir damla bile gaz yağı dökülmezdi.

Ömer Hoca Dayı’nın bakkal dükkânına ilk kez dört beş yaşlarındayken babamla gitmiştim. Altmışlı yıllardı. Babam, acıkmış olabileceğimi düşünerek bana bir demet bisküvi almıştı. Ben kıtır pötibör bisküvilerle karnımı doyururken kendisi de neredeyse hiç değişmeyen haftalık ihtiyaçlarımızı satın alıyordu. Annemin elde diktiği beyaz patiskadan kesenin içerisine iki kilo toz şeker, bir paket yüz gramlık Rize Turist Çayı, ineklere yedirmek için öğütülmemiş diri tuz, litresi yüz on kuruştan bir buçuk litre gaz yağı, midesinde oluşan gazları bertaraf etmek için cep sodası ve evdeki çocuklar için bir miktar akide şekeri. Babam kasabaya gittiğinde tahin helvası, köye gittiğinde ise akide şekeri torbasından hiç eksik olmazdı. O, çocuklarını sevindirmeyi çok severdi. Babamız köyden döndüğünde rengârenk akide şekerlerini kardeşler arasında üleşir, ortasındaki deliklerden bir kınnap geçirerek kolye yapar ve yemeden önce bir süre oynardık.

Bir zamanlar köylülerin uğrak yeri olan Ömer Hoca Dayı’nın bakkal dükkânı, Ömer Hoca Dayı’nın adıyla özdeşleşmiş müstesna bir ticarethaneydi. Ondan ayrı düşünülemezdi. Ömer Hoca Dayıyı kaybettiğimizde doğal olarak bakkal dükkânının da yıldızı sönecekti. Nitekim öyle de oldu. Köyün önünden geçen yeni ana yol üzerinde açılan kıraathaneler ve dükkânlardan sonra, Ömer Hoca Dayı’nın Bakkal dükkânı da tatlı bir anı olarak hafızalarımızdaki yerini aldı.

Akide şekeri tadında güzel günler dilerim. Sevgilerimle…

Necati KüçüK

( Az Efe )

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.