Münzevi olup köşesine çekilmek… Köşesine çekilip münzevi olanlardan biri de benim. Münzevi köşemde düşüncelerimi elekten geçirip dostlara takdim ederken, “İşi bilene veriniz” emrini takdirle kabule bırakıyorum. Bıraktığım, ıstıraplarla dolu görevler… Beklediğim, dostların yardım ve el uzatmalarıyla ıstıraplarımın hafiflemesi… Ama olmadı. Dostlarım; kilise ve camilerde kaldı… Kilise ve camilerde düşünce olmazdı. Çünkü oralarda sadece dua edilirdi. Dua kolay düşünceler zor ve mes’uliyet istemekteydi. Ben irfan ve düşünce zirvelerine tırmanan bir fikir işçisi olmayı isterken, köşemde münzevi bir yaşama mahkum bırakıldım. Yarım asrı aşan düşünceler damıtılmış ve süzülmüştü… Süzülürken, sadece dürüst olmaktı… İddialarım, düşüncesizliğin mimarları tarafından kabul görmeyeceğini bildiğim için münzevi köşeme çekildim. Elbette susan ve kendini çürümeye terk eden biri olmayacağım. Issız köşemde bile hakikati haykıran olacağım. Bugün devlet kademelerinde yer bulanların çoğu kendi kendilerini kemale ulaştırmamış… Kendilerini kemale ulaştırmayanlar başında bulunduğu toplumu nasıl kemale ulaştırsın? Ve ne yazık ki toplum kamil olmayan yöneticileriyle cehalet hastalığında debelenmekte… Güya toplumda hastalıklar keşfedilmiş ve zulüm kaldırıldı, denmişti. Peki, eski zulümler lanetlenmiş iken, yine hepsi ayakta değil mi? Ülkede yeni bir süreç başlatıldı. Bu süreç maharet midir, yoksa hıyanet midir? Ilıman sürecine damgasını vuran aydın şahsiyetler, ılıman düşüncesinde hep cehalet kokuyorlar. Ve ılımanlar ne çağın, ne de dinin ihtiyaçlarına cevap verecek durumdadır. Muhakkak olan şudur, ılımlı olanlar bilgi yüklü değilken, sadece hareketleri taklitten ibaret… Taklit edenlerin anlattıkları bayatlamış eski masallar… Halk bugün masal anlatan cahillerden ne kadar tiksinti duysa haklı, çünkü parayla avutulan oldular. Parada şeref ararken, şeref ve haysiyetine köprü olacak değerleri uçurdular. Ve parayla avutulup değer yargılarına çizgi çizerken, her haksızlığı yapmayı kabullenir oldular. Çünkü para el kiriydi ve kirli para ancak haksızlığın enkaz yığınında toplanırdı. Bu enkazı toplayanlar için adalet ve helal kazanç mavi sakalın kırkıncı odası… Peki sosyalistler? Tabii ki dışarıdan gelen ideolojiler gibi sosyalizm de bir avuç aydın ve bir avuç öğrenci arasında yer bulabildi. Batı’dan ve dinden umduğunu bulamayanlar, bu halkın hemen Marksist olacağını sandı. Ama hep azınlıkta kaldılar. Azınlıktaki solcular ezberledikleri sloganları gerçeğe çevirmek isterken ayaklarına çelme yediler. Batı kendine yakın saydığı bu fikre ince bir geçiş yaparken bizimkiler tanıma yerine peşin hükümle engel oldular. Halbuki fikir fikri doğururken, fikir dönüp düşünmeyi doğuruyordu. Doğan yeni düşünceler her canlı gibi kabul görmek isterdi. Ama Müslümanlar tarafından kabul görmedi. Müslümanlar her dinde olduğu gibi kendine benzeyeni severdi. Ve kendine benzemeyeni kundağında boğmak isterdi. Tabi ki farklı görüşler bizim ülkede yasaklandı. Farklı düşünen ve farklı kitapları okuyanlar tutuklandı. Farklı düşünenler için ülkede yeni hapishaneler kuruldu. Hapishanelere konan düşünürler birer terörist sayıldı. Ve ülke de hep bu temeller üzerine inşa edildi. Açıkçası bu ülkede ruhumuzu olgunlaştıran ne varsa yok edildi. Biz de yok edenlere fırsat verirken bu ülkedeki ezilenler ve işkence gören sınıfları oluşturduk…