Zühre Kız Nezdinde Tâhirlik
Ali Rıza Navruz
…
Herşey bir sebebe bağlanıyor dönüp dolaşıp. Ben sebep/sizliği arıyordum. Yok, yok! Galiba tam tersi; ben senli anları arıyordum. Ama nerde o senli günler ki? Üstelik sinirin, stresin dizboyu yaşandığı günleri yaşıyorum…
Gençlikse “başımda duman” Nilüfer kızın dediği gibi, “içimde yılgın rüzgârların ayak sesleri…”
Yaş onyedi idi galiba o yaz! O yaz deyince şimdi gel de Zerrin Özer’i anma. Ah Zerrin kız, nerde o kök sarmaşıklar ve biz nerde? Köy benim için karanlık ve hüzün yağdıran bulutlar arkasında kaldı şimdilerde. Oysa ne güzeldi “Gömeç Yeli”ne karşı göğsümü gerdığim günler. Sabah kalktığımda ‘kaşkaya’ kaşını çatmaz, tam tersi günaydın çekerdi bana. ‘Yaylaka’ kısa farlarını yakardı hep bir avluya karşı… Bir inek koşardı kapımızın önünden sığır yatağına doğru ve o inek arkasından eflatun düşlerim. Ben mi? ‘Dede Damı’nın dulda köşesinde o düşlerimi bekliyor olurdum daim. O kısacık an, uzuuuuuuunca bir yaşam soluğum olurdu sanki…
Pınardaki lüzumsuz kadın haklıymış. İstanbul türküsü çığrılır mıydı köyün başında. Zühre kız nezdinde Tâhirlik bana mı kalmıştı ha?