Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
9°C
İstanbul
9°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C
Salı Çok Bulutlu
12°C
Çarşamba Az Bulutlu
13°C

YAZI UĞURLARKEN

YAZI UĞURLARKEN
15 Ekim 2022 19:02
573
A+
A-

Plaja giderken yanıma fazla eşya almayı sevmiyorum. Plaj havlumu saplı pazar poşetinin içerisine koyup sallaya sallaya plaja doğru yürüdüm. Plaja geldiğimde üzerimdeki yarım kollu tişörtü çıkarıp rastgele katlayarak havlunun yanına sıkıştırdım. Fermuarlı minik bir deri kılıfın çerisindeki ev anahtarlarını da poşetin içerisine zula ettikten sonra poşetin saplarını güzelce düğümleyip espadrillerin üzerine bıraktım. Espadrillerimi şezlongların ön tarafındaki kumların yamacına koymuştum. Yüzerken arada bir eşyalarımı kontrol edecek, hala orada olduklarından emin olacaktım. Çok değerli olmasalar da eve ıslak plaj şortuyla yalınayak yürümek istemiyordum. Sudan çıkmış halimle komşudaki yedek anahtarı istemek de pek şık olmazdı zaten.

Türkuaz renkli yüzme şortumun uçkurunu biraz daha sıkıp düğümledikten sonra suya doğru yürüdüm. Alanya’nın en dalgalı plajının kenarında kendimi suya alışmaya hazırlarken, beyaz köpüklü birkaç dalga ayaklarımı dizlerime kadar ıslattı. Dalgalar geri çekilirken ayağımın altındaki kumları da aşındırıyordu. Yavaş yavaş denize doğru sürükleniyordum. Bundan daha güzel bir davet olamazdı. Büyük bir dalga beni hazırlıksız yakalamadan, nefesimi tutarak kendimi geri arka suya bıraktım. Yaz boyunca güneşte bırakılmış kızgın bir metal parçası gibi “Cos!” diye Akdeniz’in tuzlu serin sularına gömüldüm. Bu anı yaz boyunca hayal etmiştim. Birkaç saniye içerisinde ilk şoku atlatmış, denizin tadını çıkarmaya başlamıştım.

Suyun ısısı, serinlemek ile üşümek arasındaki çizginin henüz serinlemek tarafındaydı. Üşütmüyordu. Hatta denize girmek için ideal bir sıcaklıkta denilebilirdi. Birkaç kez dalıp çıkarak saçlarımı da ıslattıktan sonra dalgaların kırıldığı yerin yakınlarında kendimi suyun ritmine bıraktım. Dalga gelince ayaklarım biraz yerden kesiliyor, ellerimi ördek patileri gibi kullanarak başımı suyun üzerinde tutmaya devam ediyordum. Dalga geçince su yine alçalıyor, çıplak ayaklarım binlerce yıldır özenle yuvarlatılmış ince çakıl taşlarının içerisine gömülüyordu.

Bildiğiniz gibi ülkemizde yaz, uzun aylar boyunca Anadolu topraklarını kasıp kavurduktan sonra güneye yönelir. Güney illerimizde birkaç hafta daha oyalanıp en son Alanya sahillerinden ülkemizi terk eder. Bu veda sahnesini kaçırmamak için yazın son günlerinde ben de Alanya’ya gelirim. Yani Zeytin Villada yaşamaya başladığımdan beri, son üç yıldır böyle yapıyorum.

Çoğunluğu yaşlı kimselerden oluşan turistler şezlonglarına uzanmış yılın bu son güneşli günlerinin tadını çıkarıyorlardı. Kimi kitap okuyor, kimi bir şeyler içiyor kimi de uyukluyordu. Yerli misafirler şezlong ve şemsiye ücreti ödememek için bencileyin havlularını kumsalın yamacına sermişlerdi. Kimi akıllı telefonlarını kurcalıyor kimileri de etrafa bakınıyorlardı. Plajda kuzey ülkelerinden gelen açık tenli misafirlerin yanı sıra Ortadoğu ülkelerinden gelmiş koyu tenli, çoğunlukla gür sakallı misafirler de vardı. Birkaç istisna dışında Ortadoğulu kadınlar da plajdaki diğer ülke vatandaşları gibi yüzme kıyafetleriyle gelmişlerdi.

Bazen, yüz üstü ve sırt üstü yüzerek yirmi otuz metre açılıyor sonra ayaklarımın kumlara değdiği bölgeye geri dönerek bir süre dinleniyordum. Ama sudan hiç çıkmıyordum. Alanya kalesinin surları, kale yamacındaki çam ormanları ve açıklardaki ahşap gezi tekneleri çok güzel bir kontrast oluşturuyordu.

Güneşi, Akdeniz üzerinden batıya doğru uğurladıktan sonra plajın gerisindeki duşların önünde sıraya girdim. Adının duş olduğuna bakmayın. Su yukarıdan değil musluğun ucundaki kısa bir hortumdan akıyordu. Karışık ulusların insanlarından oluşan misafirler, sabun ve şampuanlarını yanlarında getirip birlikte gusül abdestlerini de almaya başlayınca herhalde yetkililer böyle bir çözüm bulmuşlardı.

Sıra bana gelince hortumun ucunu başımdan aşağı tutarak tuzlu sulardan ve tenime yapışan kumlardan kurtulduktan sonra plaj havlusuyla bir güzel kurulandım. Havluyu şortumun üzerine sararak elimle iyice bastırıp suyunu aldırdıktan sonra yarım kollu tişörtümü sırtıma espadrillerimi de ayağıma geçirdim. Alanya’da bir gündüz daha yerini geceye bırakırken içerisinde ıslak plaj havlusu bulunan saplı poşetimi sallayarak eve doğru yürüyordum. Atatürk Caddesi boyunca kesif bir kebap kokusu etrafa yayılıyordu. Yabancı menşeili hamburgercilerin önünden geçerken, kebap kokusu yerini kızarmış tavuk, ketçap ve hardal sosu kokusuna bırakıyordu.

Sevgilerimle…

Necati Küçük

ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.