Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Kar Yağışlı
2°C
İstanbul
2°C
Hafif Kar Yağışlı
Pazar Açık
5°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
7°C
Salı Açık
9°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
11°C

TÜRKÜ SÖYLEYEN TOPAL KARINCA

TÜRKÜ SÖYLEYEN TOPAL KARINCA
8 Şubat 2025 21:13
5
A+
A-

Sonra, gün oluyor, bu sevdiğimiz insanların arasından gidenler oluyor. Kimi küsüyor, kimi kırılıyor, sıkılıyor, yalnız kalmak istiyor ya da… ya da ölüm denilen bilinmeze doğru, dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkıyor. Nasıl görmezden, bilmezden, duymazdan gelelim, kalbimiz acıyor… kalbimiz ağlıyor…mendilimiz ıslak…

1 kişi ve şunu diyen bir yazı 'her kalbin bir mendili vardır, hiç kurumayan...' görseli olabilir

Tamer Dursun

Şu dünyada her şeye alıştım da, bir ölümlere ve ayrılıklara alışamadım. Bu durumumu farkeden bir arkadaşım geçenlerde bana “Ya hu, tamam iyi hoş da, sen de çok duygusalsın be üstad.” dedi. Durdum, anlamsızca yüzüne baktım. Benden bir şeyler dememi bekliyordu ama ne diyebilirdim ki? Duygusal olduğum için özür mü dilemeliydim yoksa “İyi ki uyardın dostum, bundan sonra dikkat ederim mi?” demeliydim, bilemedim.

Uyamadık bu asrın insanlarına, içimizden gelmedi. Eski, toz içinde ve artık hatrı bilinmeyen o derin duyguların insanlarıyız bizler. Elbette, her ayrılık canımızı acıtıyor ve elbette her ölüm kör bir bıçak gibi içimize içimize saplanıyor. Deprem oluyor, hepimizin bir parçası enkazların altında. Oteller yanıyor, barakalar yanıyor, yoksul insanlar, bakımsız, cılız çocuklar yanıyor, hepimiz o yangının içinde, o yangın hepimizin içinde… Afrika’da bebeler açlıktan ölse, buralarda, bizim kalbimizde kuşlar ölüyor. Kobane’de, Irak’ta, Suriye’de kadınlar vurulsa, kadınlar dövülse, bizim de ruhumuz mosmor, bizim de vicdanımız kırık dökük, perişan… Hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış gibi yapmayı bilmiyoruz. Bize sorsanız, her kalbin bir mendili var, hiç kurumayan…

Dün akşam Facebook arkadaşım Ayşem’in öldüğünü öğrendim. Hayat arkadaşı, yoldaşı, canı ciğeri paylaşmış.

“Canım hayatım biricik aşkım Ayşem’im Melek oldu. Yarın ikindi namazından sonra Karaca Ahmet mezarlığına defnedilecektir.”

O anda 2019 yılına gittim.

Kasım ayının sonları… Ayşem hanım’ın mesajını okuyorum. İhtiyaç sahibi bir çocuğumuza destek olmuş, mutluluğunu benimle paylaşıyor…

Ben hiç Ayşem hanım’ın yüzünü görmemişim, oturup iki çay içip sohbet etmemişim. Ayşem Hanım da okumasına destek olduğu çocuğu hiç görmemiş. Onlar da oturup çay içmemişler, geleceğe dair umutlardan, düşlerden konuşmamışlar ama orada insanı insana, canı cana, yüreği yüreğe kavuşturan, dost eyleyen bir bağ var. Adına ne denilir, nasıl denilir bilmiyorum ama işte bu bizim en namuslu, dürüst ve onurlu yanımız; Tanışmadan tanış olmak ve “yarin yanağından gayri” paylaşmak her şeyi…

Ben, Facebook’da, hastalıklarla boğuşmasına ve zor zamanlardan geçiyor olmasına rağmen, eline geçen üç kuruşluk emeklilik parasını, hiç düşünmeden, çocuklarla paylaşan bir kadın tanıdım.

Ayşem Kubilay…

Bazen bana “Sen bu sosyal medya işlerini sevmezsin. Öyleyse, ne işin var buralarda?” diye soranlara en iyi cevap bu olmalı. Nerede olursa olsun, insan kendine benzeyeni bulur ve kendine benzeyenle yol alır. Ben de burada benzerlerimle karşılaşıyorum, tanışıyorum, dost oluyorum, can, yoldaş, kardeş oluyorum. Hesapsız kitapsız, çıkarsız… Sanırım, yalnız olmadığımızı bilmek bize iyi geliyor.

Sonra, gün oluyor, bu sevdiğimiz insanların arasından gidenler oluyor. Kimi küsüyor, kimi kırılıyor, sıkılıyor, yalnız kalmak istiyor ya da… ya da ölüm denilen bilinmeze doğru, dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkıyor. Nasıl görmezden, bilmezden, duymazdan gelelim, kalbimiz acıyor… kalbimiz ağlıyor…mendilimiz ıslak…

***

2018’de Ayşem hanım için bir yazı paylaşmıştım. O yazıyı tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum. Güzel dost, çok direndin, direncinle hepimize örnek oldun. Çok sevdin ve sevildin. Dünyanın kirlenmişliğine, çürümüşlüğüne ve çirkinliğine değmeden, elinde papatyalar, kalbinde uçsuz bucaksız aşk ile gittin. Bize örnek oldun. Gittiği yerler sana bahar bahçe olsun dostum. Unutma bizi…

***

TÜRKÜ SÖYLEYEN TOPAL KARINCA

Ve sonra topal karınca usulca yuvasına girdi

Toprak ıslak ve soğuktu.

Topal karınca yalnızdı.

Yorgun adımlarla bir köşeye kıvrıldı ve önünde duran ceviz kabuğuna baktı.

Topal karınca filozof değildi. Topal karınca derviş de değildi. Topal karınca hiç okullar da bitirmemiş, diplomalar da almamıştı ama o çok şey biliyordu. Çünkü yaşamanın ve yaşatmanın ne demek olduğunu öğrenmişti. Siz de hak verirsiniz ki, bir hayata yanaşanlar vardır, bir de hayatı yaşayanlar. Hayata yanaşanlar, şöyle bir uzaktan bakıp, giderler. Onlar üzülmekten korkarlar. Kötülüklerden, eziyetlerden, sorunlardan, sıkıntılardan ve olacaklardan, hatta olmayacaklardan bile korkaklar. Yara alsınlar istemezler. Istemezler eskisinler, ezilsinler, bedel ödesinler. Hayata yanaşanlar, sadece şöyle bir uzaktan bakıp, giderler.

Bizim Topal karınca onlardan değildi. Bütün samimiyetimle söylüyorum, o her zaman yaşamın tam ortasında durdu. Gün oldu, file kafa tuttu. Gün oldu, saplandığı çamurdan tek başına çıktı. Nasıl, güneşin altında, yiyecek toplarken, umutlu şarkılar söylediyse, aynı umutlu şarkıları, yağmurun, fırtınanın ve açlığın içinde de söylemesini bildi. O hep „Derdi veren, dermanı da yanında gönderir.“ derdi.

Zaten hayat dediğimiz nedir ki? Bir bardak suyu içip, bitirince kadar geçiyor ömür. Bardak boş, hayat boş…

Gel zaman git zaman, bir akşam, topal karınca yine yuvasına dönerken, ayaklarından bir tanesini ağaçtan düşen ağır bir dala kurban verdi. İşte, o günden sonra topallık onun adının başına yazıldı. Topal karınca…

Bir keresinde, onunla sohbet ederken, bana „Ne ararsan, onu bulursun şair baba… Ben hep güzellik için, iyilik ve sevgi için yollara düştüm ve her yolun sonunda da güzeli, iyiyi ve sevgiyi buldum “demişti. Ben de, kaybettiği ayağının geride bıraktığı boşluğa bakıp, biraz da çekinerek. “Eyvallah, iyi dersin, güzel söylersin karınca kardeş ama sen şu sol ayağını çıktığın yollardan birinde bırakmadın mı? Çıktığın o yollarda ayağından olmuşsun, bunun neresi güzel, neresi iyi? En önemlisi sevgi bunun neresinde?” Ben senin yerinde olsam, Tanrı’ya isyan ederdim.” dedim.

Topal karıncanın gözleri parladı. Önce derin bir nefes aldı, ardından da dağların ardında baktı. “Ah şair baba ah! Siz insanlar ne kadar çok konuşuyorsunuz böyle, tek kelime etmeden!. Doğru dersin, ben ayağımı iyinin, güzelin ve sevginin yolunda kaybettiğim. Peki, ya başka türlü olsaydı ve ben o ayağı, çirkinlik ya da fenalık uğruna kaybetmiş olsaydım??? Aşk uğruna kaybettiğim ayak, benim madalyamdır şair baba. Hayat bana bir mesaj verdi ve dedi ki, Ey karınca, geride kalan ayaklarını sev, onların değerini bil, sakın ola hor kullanma, sakın ola kötünün, çirkinin, kadir kıymet bilmeyinin yoluna kurban etme. Ben sana yanma demiyorum karınca. Sadece, yandığın her neyse, döndüğün küle değsin diyorum…”

İşte, ben bizim topal karıncayı böyle bilirim; Halen en umutlu türküleri o söyler.

Topal karınca filozof değildi. Topal karınca derviş de değildi. Topal karınca hiç okullar bitirmemiş, diplomalar almamıştı ama topal karınca çok şey biliyordu. Çünkü o yaşamanın ve yaşatmanın ne demek olduğunu öğrenmişti. (11 Eylül 2018)

***

Uyamadık bu asrın insanlarına, içimizden gelmedi. Eski, toz içinde ve artık hatrı bilinmeyen o derin duyguların insanlarıyız bizler. Elbette, her ayrılık canımızı acıtıyor ve elbette her ölüm kör bir bıçak gibi içimize içimize saplanıyor.

***

Özünüze rast gelesiniz.

Sevgiyle.

T a m e r Du r s u n

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.