Sonbahar rüzgârı dallarından koparırken sararmış yaprakları, Ayten’in de yüreğinden bir parça kopup bilinmezlere savruluyordu. Her hazan mevsimi aynı sahne tekrarlanırken, Ayten’in derin yarası gün yüzüne çıkardı. Rüzgârın uğultusunun kulaklarda yankılandığı bir sonbahar günü bırakıp gitmişti Engin Ayten’i. Birkaç satırdan ibaret bir mektupla. Ayten’in sessizliği bir çığlık olup taşıvermişti yüreğinden, akamayan...
Bir aşk masalıydı seninle düşlediğim Yarın sonraya kaldı Bütün ruhlar buluştuğunda Bu şehri çiçekleyen sonraya… Elim iş tutunca senin için gelmiştim Sokaklarda yırtık bir gülümseme karşıladı Mutluluğu sakladığımız köşeler yıkılmış Oyunlar kurduğumuz parklar da tuzaklı Artık bu dünyaya sığmaz çocukluğumuz Yalanın insanlaştığı kör bu dünyaya… Ay düştü yorgun gözlerime Geceye...
ÜZÜLME Üzülme ! Yalnız değilim. Yüreği yavan insanlardan geçince, kuşlar yoldaşım oldu. Hem canım da sıkılmıyor artık. “Yere düşen her yaprağın hazin bir hikayesi varmış” diyorlar. Senin kadar güzel masal anlatamasalarda, vakıt geçiyor işte. Gündüzler kısa burada, tek sıkıntım uzun gecelerde. Bıraz da soğuk ve ayaz var, bilirsin sevmem...
Bil ki senden vazgeçemem ömrümün kalanı seni sevmekle seni beklemekle geçecek. Bu şair dünyaya yeniden gelse de sevmek için her seferinde yine bir tek seni seçecek. Ömrümce benim şuramda gönül dağımda senin sevda rüzgarların delicesine esecek. Yaşadıkça senin fotoğraflarına her bakışımda aşkın kalbimi tam isabet 12’den vursun. Bir gece ansızın...