Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
31°C
İstanbul
31°C
Açık
Çarşamba Parçalı Bulutlu
31°C
Perşembe Çok Bulutlu
30°C
Cuma Az Bulutlu
28°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
28°C

Sonsuzluk İçinde Küçük Bir Ben

Sonsuzluk İçinde Küçük Bir Ben
2 Eylül 2025 10:48
16
A+
A-

Burak Gündoğdu’nun Sonsuzluk İçinde Küçük Bir Ben adlı eseri, farklı söylemleri bir araya getirmek konusunda başarılı bir eser olarak değerlendirilebilir. Eserin içinde dizelerle kurulan veya düzyazı formatında ilerleyen parçalar mevcut. Bununla birlikte yazarın anlatısına başlamadan ufak bir fragman göstermesi de hoş bir dokunuş. Buna rağmen, kitabın “roman” adı altında yayımlanması başta olmak üzere fikri anlamda neredeyse hiçbir şeye kendimi yakın hissedemedim bu kitapta.

 Öncelikle neden bu kitaba “roman” denmemesi gerektiğini açıklamak gerek. Bana kalırsa Gündoğdu’nun eseri net bir “plot” yani olay örgüsü içermiyor. Birbirine eklemlenen olaylarla kurulan bir eserle karşı karşıya olmadığımız için burada bir romandan yoksunuz diye düşünüyoruz. Daha parçalı bir eser bu. Parçalı anlatım kullanan romanlar yok mu? Elbette var. Fakat eserin roman olabilmesi için konu bütünlüğü şart. Gündoğdu’nun eserinde mevcut olan şey konu bütünlüğünden çok tematik bütünlük. Yazar bu bütünlüğü tasavvufi söylemi hâkim kılarak gerçekleştiriyor. Kıssalardan, İslam’dan, öğüt mahiyetindeki ifadelerden ve yeri geldiğinde divan şiirinden seçme beyitlerden yararlanıyor Gündoğdu. Beni eserle ilgili rahatsız eden bunlar değil. Bunların kullanılışı ve düşünsel manada çelişkiye yol açan ifadeler.

Öncelikle anlatıya sirayet etmiş olan “altın çağ” özlemi içeren nostalji vurgusunu çok ama çok itici buldum. Geçmişi her daim iyi hatırlanacak bir şey olarak görmek büyük bir yanılgı bana kalırsa. Dahası Gündoğdu, eserde çok fazla ikili zıtlık üretiyor. Bu ikili zıtlıklar, İslam ile Batı’yı çelişen iki uç olarak gösterirken çağa ayak uydurmak meselesini ikircikli bir şekilde ele alıyor. Yağmur yağmadığı için perişan olan köylülerin anlatıldığı kıssa buna örnektir. Köylüler yağmur yağsın diye her şeyi yaparlar fakat muvaffak olamazlar. Bir dervişten yardım isterler. Derviş onlara “köydeki çocuklardan birinde arayın cevabı” der. Köylüler anlar ki o çocuk, yeni bayramlık ayakkabıları ıslanıp perişan olmasın diye dua ediyor. Gündoğdu bu noktada Batılıların bu kıssa ve benzeri durumları anlatmak için hiçbir makale yazmadığını belirtir.[1] Benim buna itirazım şudur: Batılılar ne demeye olup olmadığı belli olmayan böyle bir kıssayı düşünüp de makale yazsın? Makale bilimsel bilginin yazıya geçirildiği ve aktarıldığı yazma biçimidir. İlahi bir kuvvetin övüldüğü bu kıssanın bilimsel düşünceyle bir bağlantısı yok. Gündoğdu burada akılcılığın, deneye dayalı bilimsel düşüncenin Allah’ın hikmeti karşısında yetersiz kalacağını belirtmek istiyor fakat bunu yaparken çok yanlış bir yoldan ilerliyor diye düşünüyorum. Bir kere seçilen kıssa oldukça sıkıntılı, zira bir çocuğun ayakkabısı ıslanmasın diye bütün köyü perişan eden bir Allah tahayyülü ile okuyucuya nasihat vermeye kalkmak büyük bir risk. Sonra bunu alıp bir doğu-batı ikiliği devşirmek oldukça eskide kalmış bir çaba.

Aksayan bir başka yön, Gündoğdu’nun asriliği öcüleştirme çabası. Yazın klima açmayı, kışın kalorifer yakmayı sıkıntılı buluyor. Derdim bir eseri kötülemek değil, bundan bir çıkarım da yok. Bana hiç ama hiç mantıklı gelmiyor böyle bir mantık. Ne yani ben yazın deli gibi terlenen bir ortamda klima ya da vantilatör açamayacak mıyım? Bu kelimenin tam anlamıyla akıl tutulmasıdır. Teknoloji ilerliyor. İlerleyen imkânlar insanın lehine ise sonuna kadar kullanmakta sakınca yoktur. Gündoğdu’nun İHA’ları övdüğü yerde benim kışın kalorifer yakıyor olmam sıkıntı yaratıyorsa, bu gerçekten enteresan bir bakış açısıdır.

Gündoğdu’nun eseri, ortalarından itibaren vatanseverlik ajitasyonuna başvuran bir eser. Bunu yaparken 15 Temmuz’u kullanıyor yazar. Tarihi seçici bir bakışla ele almak, yalnızca Gündoğdu’ya özgü bir durum değil. Buna Yahya Kemal’in Osmanlı geçmişinin nostaljisi ile yaşaması örnek verilebilir. Fakat Yahya Kemal’in Osmanlı’ya bakışı, bir mazi özlemiyle sabit kalan, vatanseverliği ajite etmekten çoğu zaman uzak duran bir bakıştı. Gündoğdu’nun perspektifi hâlâ İstanbul’u kalp olarak gören bir İslamcı bakışla kuruluyor. Bu durum bana, yazarın hâlâ Osmanlı’nın geniş sınırları ve halifenin nüfuzunu kullanabildiği bir devlet tahayyülüyle baktığını gösteriyor. Dahası bu tahayyül, Çanakkale Savaşı’nı, Menderes ve Necip Fazıl övgüsünü ve AKP sonrası yılların güzellemesini yapan bir seçici tarih anlatısıyla birleşiyor. Başörtüsü yasağıyla mağdur edilenler de ihmal edilmeden anlatı devam ediyor. Burada sıkıntı bu insanları ve olayları övmek veya başörtüsü mağduriyetini dile getirmesi değil yazarın. AKP sonrası her şey düzelmiş, pürü pak bir ülkede yaşıyoruz zannetmesi. Sanki tekrar yazarın özlemini çektiği altın çağlara dönmüşüz gibi bir durum var anlatıda. Bunun böyle olmadığını görmek için üç gün arka arkaya haber bültenlerini havuz medyasına mensup olmayan bir kanaldan veya sosyal medyadan takip etmek yeterli.

Toparlamak gerekişe, Burak Gündoğdu’nun eserine dair fikri bir sıcaklık yakalayamadım. Yazarın yazma biçimini geliştirebilmesi için tasavvufi klasiklere (Mantıku’t Tayr, Kitab-ı Maglata, Hüsn-ü Aşk vb.) daha büyük bir dikkatle bakması gerektiğini düşünüyorum. Yazar böylece ele aldığı tasavvufi ve ahlaki meseleleri daha derinlikli ele alabilir, anlattığı meseleleri doğrudan anlatmak yerine daha dolayımlı bir biçimde ortaya koyabilir. Zira okuyucu, yazarının dili zekice kullanışını okuyarak kendi zekâsını fark eder. Yazarı öven her gülümseme, okurun kendi zihnini övmesidir bir yerde. Sevgili Gündoğdu’dan beklediğim, fikri bir uzlaşma değilse de budur.  

KAYNAKÇA:

Gündoğdu, Burak. Sonsuzluk İçinde Küçük Bir Ben. İstanbul: Koç Yayınları, 2025.


[1] Burak Gündoğdu, Sonsuzluk İçinde Küçük Bir Ben (İstanbul: Koç Yayınları, 2025), 42.

Çağlar Ilgın Sakaoğlu 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.