Son söz
Tuncay Aytaç
….
Son sözü söylemeden gider insan.
Kendi devinimlerinde hayata tutunmanın çabasında.
Sonra dehlizlerde yol almaya başlar, küçük bir nokta olur kılavuzu.
Duyup da konuşamaz, bir el çekimi mesafededir ölüm.
Açmıştır toprak kucağını, ana rahmine düşer gibi düşer bir avuç toprakla eş.
Her şey son değildir, bir yıl geçer bir çiçek açar kabrinde, o candan da bir lime vardır açan çiçekte.
Yağmur yağmur düşer damlalar, yine güneş açar.
Filizlenir yeni canlar, yeniden aydınlığa dönmenin dönüşümünü hisseder belki de.
Ne çok bilinmeyen var içinde dünya, hep hasrete çıkar yolların.
Yolculuklar gurbete doğrudur, sılaya olur her dönüşüm.
Adı hasret olan kaç imge vardır duyumsamalarımızda.
Kaç hayali yakar hasret, kaç gemide son bulmuştur umutlar, denizin dibinde.
Bu gece yine kanat sesleri gökyüzünde, göç yolları hareketli, yumurtanın oluşumunu hissetmenin heyecanıyla yuvaya dönüşü hissettiriyor doğa, göçlerin tuzaklı yollarını bertaraf etmenin mutluluğunda.
Her şey o kadar basit mi?
Karanlıktan ürkerek yolunu şaşıran insanoğlu, bir kuş kadar değilsin aslında.
Kaz ördek sürülerinin topluca göçünü izlerken gökyüzünde, kendi aciziyetini görebiliyor mu gözlerin.
Bir gece yarısı öykünmesi bu!
Yaşamın önemsemediğimiz yanındaki mucizeyi görebiliyor musun?
Duyabiliyor musun kanat seslerini gökyüzünde?
Büyüklenmek ve gurur sadece sana has insanoğlu!
Sen ki böbürlenerek yürümekten burnunu göremiyorsun ki!
O yüzden kendi batağında debelenirken batıyorsun.
İmdat çığlıkların gökteki kanat seslerine karışırken vereceksin son nefesini.
Belki bir gece yarısı, belki de güneşin gülümsediği bir gündüz vakti…