Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Sıcaktan Bunalan Tilki

Sıcaktan Bunalan Tilki
6 Mart 2023 22:16
328
A+
A-

Sıcaktan bunalan tilki serin ininden çıkmamaya karar verdi. Tilkiyi ortalıkta göremeyen Kunduz suya daldı.   Su dalgalanıp “çift yarık” deneyine öykündü.

Bell dolaşıklığı ve kantik belirsizlik kuramı Baykuşların temel çelişkisi oldu.

Kanatlı alemi, ilkel atalarının bırak çelişkiyi, hiçbir şekilde zihin eylemi bile yapmadıklarını ve dolayısıyla zekasız da yaşayabiliriz diyerek meseleyi kapatmak istemişler.  Baykuşların dışındakiler öyle de yapmış.

Eşekler ve keçilerin akademik çalışmaları bilim dünyasında çığır açamamış. Toprak kütlesiz iken aynı anda hem var hem yok durumu konseptüel olarak insanların yaşamına girse de bunu bilmezlikten gelmek, yok saymak birçok vatandaşın başvurduğu düşünsel bir hile olmuş durumda.

Varlığın gözlem ile koşut olduğu fikri bir can simidi olmuş. Kaçmak ve yorulmak gibi bir döngüde kıvranmak zorunda kalmış bu Fermi paradoksu esas işlevinden kaytarıp perverte (sapınlaştırmak) edenler.

Tilki tüm bunlar olurken serin ininde serinlemeye çalışıyormuş. Hiçbir şeyden habersiz bir yer altı dünyası uykusuna dalmış. Ama merak ediyordu “O ne düşünüyor” diye.

İşte böyle efendim

***

Ve tabii ki de doğada var olan altın oran sistemini hayal edemeyecek kadar sıcaktan bunalmış halde yatan tilkinin “keşke kış olsaydı da ben de o soğuklarda ağrıyan karnımın acısını dindirmek için donmuş toprağı deşerek çiriş otu kökü arasaydım” diyerek aklından geçirmiş olduğunu birçok orman sakini tahmin edebilirdi.  Ama bu sadece bir tahmin olarak kalacaktı.

Aynı zamanda biraz da yaşlı olan tilki aslında şimdi o Meri Kekliğin sesini duymak istiyordu. Ruhlar alemine o göklere asılı kalacak keklik sesini dinleyerek dalmak istiyordu. Diğer yandan artık Higgs boson’una takmış Baykuşlar Higgs bozonunu maddenin yapısının temel taşı olarak kabul etmiş, “bu parçacık, evrenimizdeki diğer tüm parçacıklara kütle verir” diyorlardı. Kuşlar aleminde bu durum şaşkınlıkla izlenirken Tilki sadece o sesi bekliyordu.

İşte böyle efendim

***

Ve bekliyordu…

Bir şey beklemek umuda işaret eder demişti tilkinin bir zamanlar ondan dersler aldığı Bilge Bıldırcın.

Bıldırcın deyince bir anı geldi aklına: bir zamanlar yine o sarı sıcakların tekmil ovayı ılgıt ılgıt kavurduğu bir Ağustos belki de Temmuz günü anızların arasında yere pusmuş irice bir kuş görmüştü. Tam o sırada oralarda gevezelik yapan kepir tavşanı yanına yaklaştı “vay be Turaç’a bak” dedi. Tilki bu “bir turaç değil bir bıldırcın” dese de tavşan hiçbir şekilde buna ikna olmadı.

Tavşanları ikna etmek zordur, hatta imkansızdır.

Korkaklıklarına verdi tilki bu ikna olmamayı.  Öyle ya sabit fikrini kaybetmekten de korkar tavşanlar. Kuşaklar boyu öyle olmuş tavşan ırkında.  Gelenekleri, töreleri, dağ baskısı vs. Öyle sabit fikirliydi ki tavşan, anızların arasında yere pusmuş bıldırcının altındaki yumurtaları görmedi bile.

Bıldırcın yuvasında idi. Kuluçkaya yatmıştı. Şimdi tilki özüne dönse bıldırcını ve yumurtaları yemeliydi.  Ama tilki öyle yapmadı.  O artık kendini aşmış, kendini yetiştirmiş bir tilki idi. En azında kendisi buna inanıyordu. Tilki gerçekten kendini aşmış mıydı, kendini yetiştirmiş miydi bilemeyiz ama sıcağa dayanmadığı, sıcaklardan bunaldığı artık kesindi. Bazen o gümüş ve bakır renkli postunu bile bırakıp öyle postsuz kalmak istiyordu. Öyle ama postu olmadan Meri Kekliğin karşısına da çıkamazdı.  Nezaketsizlik ve kabalık olurdu. Hem postsuz, kürksüz tilki mi olurdu? Olmaz tabii.

Tilki bekliyordu.  Bekleyecekti.  Beklemek umuda dairdi.

İşte böyle efendim.

****

Düşünmek eyleminin esas ve temel eylem olduğunu Keşfeden sıcakta bunalan Tilki kendi kendine mırıldanıyordu sarıya sarmış bir düş dünyasında kendi sesini toprağın altını üstüne getiren bir makinanın uzaktan gelen gürültüsü gibi duyumsuyordu:

“Hayatın yaşadığımız kısmı çok kısa” diyordu bu paslı metal ve toprak tınılı ses.

Hipokrat daha Kos (İstanköy) adasında çınar ağacı ile konuşurken Orada, denizden çıkıp elinde yabası ile dikilen mermerden vatandaş “Hayat kısa Sanat uzun” dedi.

Hah! şimdi hatırladı sıcaktan bunalan tilki. O duyduğu ses ve cümle Hermesindi. Hermes!

Neler oluyordu ya hu? Tüm antik Yunan Panteonu Tilkinin inine yığılmış, her kafadan bir ses çıkıyordu.

Aklına Biraz çatlak yaşlı bir gezginden duyduğu bir hikâye geldi. Eskiden Kilikya denen bir yer varmış. Burası çevresi ala-mor dağlarla çevrilmiş bir ova imiş. Kocaman, büyük ve bereketli bir ova. Çukur bir ova imiş. Bereketli imiş bereketli olmasına da gel gör ki Ova da her mevsim canlar alırmış bereketine karşılık.
Uzak Dağ ve Hayes ülkesinden elleri dünyaya benzer, gözleri yağmur gibi deprem sesli güzel insanlar gelirmiş o ovaya. Ne ruhlar ne bedenler yutmuş bu ova bu insanlardan. Aşkları kayaların ötesinde havada daireler çizen kartalların kanatlarında süslü…
Kimi kimine erken kalmış kimi de kimine geç kalmış.

Atinalı Platon ta o vakitler tarif etmiş bu tutkuları…
Herkes kendinde taşırmış kelimelerini, seslerini.   Demiş ki o çatlak gezgin: Aşk sende olmayanı senden hiçbir şey istemeyene verme çabasıdır.

 

Tilki sevmiş bu tarifi. Bende yok. Sen zaten istemiyorsun. Ama ben yine de vermek durumundayım. Hücre hafızası bu.

Ve sıcaktan bunalan tilki dedi ki: Siz yaşamaya başlamaya hazırlanırken bir de bakmışsınız ki hayat bitmiş.

 

Kakta buharlaşan su gibi, sır olur.

İşte böyle efendim.

SICAKTAN BUNALAN TİLKİ-3

Havaların biraz serinlemesi Sıcaktan Bunalan tilkinin ininden biraz da olsa çıkıp şöyle bir etrafa bakınmasına vesile olmuştu.

Uzunca bir süre ininde hareketsiz kalmış olmasından mütevellit, Tilkinin belinde ve bacaklarında tutulmalar oluşmuştu.

Dışarı çıktığında gerinip rahatladı.

Şimdi şu gördüklerini, bulutları ve oluşturdukları masalsı şekilleri, ovanın üstünde toplu dans ederek uçan sığırcık bulutunu, uzaktan da olsa duyulan derin fizik, felsefe karışımı bir sohbete dalmış Baykuşlar meclisini Meri Kekliği ile paylaşmak isterdi.

Ama bu mümkün değildi. Meri Keklik çok görünmezdi. Kınalı gagası ve ayakları, doğal sürmeli gözleri, göğsündeki motifleri ve Sıcaktan bunalan Tilkinin içini, benliğini darmadağın eden sesi…

Bilmeyen, görmeyen öyle bir Meri Kekliğin olmadığını, bunun sadece Tilkinin bir hayali, fantezisi olduğu sanırdı.

Zaten Tilki de öyle kimseye anlatmazdı bu meseleyi.  Bu bir dağ efsanesi olarak da kalabilir diyordu kendi kendine. Ama yaşanması güzel bir efsane.

Bilinir ki kâinatın hafızası kuşaklardan kuşaklara böyle efsaneler, söylenceler, hikayelerle aktarılır.
Aslında Tilki Meri Kekliğin de içinde ne fırtınalar koptuğunu ne zorlu muhasebeler olduğunu bilirdi. Ama Meri Keklik bunları anlatmazdı. Anlatınca sonucuna katlanmaktan korkardı. Bir Tilki ile bir Kekliğin teamüllere uymayan bir muhabbeti orman ahalisinde hoş karşılanmazdı. Hem Meri Keklik yumurtaları ve kuluçkasına bakmak zorundaydı. Kuşlar aleminin ne yumurtası ne de yavrusu kendilerini koruyacak durumda olamazdı. En azından kendi başlarına uçmayı iyice öğrenene kadar.
Tilki de bunu bilirdi.

Sansar ve kaplumbağa ile bu konuları derinlemesine konuşurdu. Onlar sır saklayan kadir bilen yoldaşlardı. Aynı anda olmasa bile benzer tecrübeler de yaşamışlardı. Evcil ve saldırgan köpekler onlara az çektirmemişti. Canlarını çok acıtmıştı.

Hayvan ilişkileri üzerine çok araştırmış, okumuş Tilki artık hiçbir şeye şaşırmıyordu.  Onu heyecanlandıran, kuyruğunu ayağına dolaştıran, yüreğini hoplatan Meri Keklik dışında başka bir şey yoktu. Bu da Tilkinin başına gelebilecek en güzel şeydi.

Vakıf Cağın

ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.