Sürgünün sürgünümüz oldu ey Pîr!
Senden öğrendik ayaklara kapanmayı biz.
Af dilemeyi affa layık olmasak da.
Mazlumların öyle azaldı ki
dünya sürgünü sen yokken.
Vuslatları şehadetle Yaratana.
Aynalar kör bu devirde, sağır bu devir iyiliğe, ihsana.
Lambalar doğruysa ne olmuş?!
Efendilerini doğurur oldu can analar, kutsal kadınlar!
Leylâlar, Sunalar öyle susuz, sevgisiz.
Sevgilinin gönlünü taklit için uçan kuşlar var ya,
Ah onlar da ağır, ah yüklü, hedefsiz.
Yıllar geçti, zaman ölümsüz iz bıraktı toprakta.
Kim uzanabiliyorsa yıldızlara
Soramıyor sevdiğini.
Sorsa da, bulsa da, ne yalancı, ne yabancı kavuşmalar.
Yine birdenbire geldi sonbahar.
Bilir misin, pek sevmem baharın sonunu ben!
Herkes sever ben sevemem.
Nevbahara aşık olan kanamıyor sonbahara.
İki sevda olamaz ki bir kalpte aynı anda.
Meryem de umrunda değil sözde onu sevenlerin.
Yok ediliyor Meryemcikler, perdeleri aşılıyor kaşla göz arasında.
Ah! Ah! Bir de Züleyha var.
Bir hata silinir mi, affedilir mi
Öğretiyor bize satır aralarında.
Başrolde kimler vardı sahi en güzel kıssada?
İblis, adamları, kadınları, “Yusuf ile Züleyha”
Nefis şeylere yatkın, nefsilere düşkün nefis
Bizden neler istiyorken Yüce Mevlâ.
Yıkılsa da Venüs’ün bardağında dağlar, tepeler,
Köle pazarında satılsa da kesif, kalıp bedenler,
Zindanlara doğmuştu hep yüzlerce ecram, güneşler.
Gülyüzlü Nurhanlar istirahat mekanında bile aşkı çeker.
Refik’e vuslat varsa korkmaz ki cellattan sevenler.
Göklerden gelecek karara sadık,
O’na müştak şu harabât, aşık gönüller.
Hem umut kesilir mi hiç
Yardan, aşktan; bahçeden, bağdan?
Marş gibi uygun adım kalbimize nakşetti
Akifler, Necipler, Sezailer…
Dualarım ile birlikte.Gülhan YILMAZ